İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ORTAÖĞRETİM TÜRK EDEBİYATI 10. SINIF DERS KİTABI İNCELEMESİ

Ders kitabı incelemesi |Ortaöğretim, öğrencilere daha sonra uzmanlaşacakları bölümün anahtarını sunmakla birlikte onlara belli bir kültürel birikim de kazandırır. Örneğin, lise 1. sınıfta fizik dersi alan ve daha sonra sözel bölümü seçen bir öğrenci her ne kadar fizik problemlerinin çözümünde ileri bir düzeyde olmasa da; fiziğin yaşamla bağlaşımını kurmak bakımından önemli kazanımlar elde eder. Nasıl herkesten fizik sorularını çözmesini bekleyemezsek, liselerimizde öğrenim gören binlerce gencin, edebiyat alanında uzmanlaşmasını beklemek de gerçekçil bir hedef değildir. Ama bu durum onların edebi zevk ve anlayıştan yoksun bireyler olarak yetişmesi gereğini doğurmaz. Bunun içindir ki, liselerdeki edebiyat eğitiminin; edebiyat alanında uzmanlaşmak isteyenler için iyi bir temel, diğer kişiler içinse “edebi zevki alımladıkları” bir basamak olması gerekir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nca 2010’dan 2015’e kadar okutulması için hazırlanan lise 2. sınıf kitabı da bu mantık üzerine kurulmuş bir kitaptır. Kitap öğrenciye bilgiyi doğrudan vermek yerine; onu bilgili bulma yollarına yönlendirmekte; böylece “bilgide sınır yoktur” mantığı çerçevesinde öğrenciye konu hakkında belirlenen çerçevenin dışında da öğrenme alanı hazırlanmaktadır. Kitapta yer alan edebiyatımızın önemli kalemlerinden çıkmış eserler ise, öğrencide edebiyat zevkinin tayinine zemin hazırlamaktadır. Çünkü edebiyata olan merak, edebiyat zevkini alan öğrenci de düzeysel olarak artacaktır.

B-Kitabın Görsel Yapısı

a- Kitabın Görsel Yapısına Eleştirel Bir Bakış

2010’da yenilenen lise 2 kitabı, daha önce kullanılan kitaba oranla daha az grafiğe başvurmuştur. Ancak bununla birlikte kitapta grafik kullanımını ekseriyetini korumaktadır. Grafiklerin görsel zekaya yatkın bireyler üzerinde olumlu etkiler bırakacağı, bu kişilerde bilgilerin bellekteki izdüşümünün kalıcılığını sağlayacağı ortadadır. Ancak bütünüyle grafik çoğunluğuna boğulmuş bir kitap, öğrenciye bir kılavuz niteliğinde sunulmuşken; bu özelliğini de kaybeder. Çünkü, grafiklerdeki bilgiyi yorumlaması gereken öğrencilerin bilgiye ne denli ulaşma çabasına girecekleri ortada değildir. Zaten boyutları oldukça küçük olan grafik doldurmaların, öğretmen tarafından ödev olarak verildiğinde bilgiyi çoğaltacak bir kimlikte olmadığı açıktır.

Örneğin kitabın 64. sayfasında verilen 1. soruda; tablodaki boşluklarda “Göktürk Yazıtları” ve “Onuncu Yıl Nutku”nun karşılaştırılması istenmektedir. Olaya yapısal olarak bakarsak, önemli bir mantıksızlıkla karşılaşırız. Kitap, öğrenciyi kitapla sınırlı tutmamak ve öğrenci yaratıcılığını sonsuz kılmak için mümkün olduğunca akademik bilgilerden soyutlanmıştır. Oysa kitabı hazırlayanların “metnin yazıldığı şartlar” ve “tarihi ve kültürel önem” gibi sayfalarca ele alınabilecek konuları, öğrencimin 6 cm x 0.6 cm boyutlarındaki bir alanda belirtilmesini beklemesi; kitabın yazılış amacına aykırı bir durum oluşturmaktadır. Çünkü bu konular üzerinde durulması gereken önemli konulardır ve yarım cümleciklerle ifade edilecek kadar basite indirgenemez.

Öğretmenin bu tabloları ödev olarak verdiğini ya da yapılmasını istediğini düşünürsek; insanda olan kolaya kaçma eğilimiyle birlikte öğrencilerin bu alanları “ödev yapma yükünden kurtulma” mantığıyla yapacağı açıktır. Benzer durumları kitabın farklı yerlerinde de görmek mümkündür. Öğrenciden murabba ve şarkı gibi Klasik edebiyatta önemli yeri olan türlerin açıklaması yaklaşık 6 cm²‘lik bir alanda istenmektedir. Tüm bunlar kitaptaki grafik yapısının geliştirilmesi gereken bir yapı olduğu gerçeğini ortaya koyar.

Resim ve fotoğraflar, insan zihninde oluşturdukları imgelerle belli düşüncelerin temsilcisi haline gelir.

Örneğin, ünlü ressam Edvard Munch‘un “Çığlık” tablosu insana korkuyu anımsatır. Edebiyatta da tüm güzel sanatlarda olduğu gibi sezinleme ön plana çıkar. Bu sezinleme ve çağrışımı ifade eden en önemli araçlardan biri olarak da resim ve fotoğraflar karşımıza çıkar. Hatta tablolara şiir yazan şairlerimiz bile vardır. Tüm bunlardan ulaşmaya çalıştığımız nokta şudur: Ders kitaplarında, verilen eserlere uygun görsel seçimleri yapılarak, eserin öğrencinin zihninde kodlanması kolaylaştırılmalıdır. 119. sayfa gibi birçok sayfadaki etkinler, kitapta grafik doldurmaya uygun değildir, bu grafikler; hem öğrencinin yazma isteğini kırıp kolaycılığa sevk etmekte, hem de kitapta boşu boşuna yer kaybına neden olmaktadır. Bu tür etkinlikler yapılmamalı mıdır? Elbette yapılmalıdır, ama bu etkinliklerin yapısı düşünce aktarımını mümkün olduğunca sonsuzlaştıran defter formatına daha uygundur.

Grafiği bunca bol kullanan bir kitabın, verilen eserlerlerdeki görsel ihtiyacını ya küçük resimciklerle ya da birkaç renk oyunuyla karşılaması gariptir. Kitapta, Atebetü’l Hakayık, Danişmentname gibi eserlerden alınan parçalarda görsel öge dahi yoktur. Diğer olan görseller de günümüzle bağlantı açısından oldukça kopuktur. Birçok eserde yazarının temsili resmine yer verilmiş; yapıtın konusunu çağırıştıran herhangi bir sezdirici unsura yer verilmemiştir. Oysa bir eser yorumlamasında müellifin simasından çok; düşünsel etkinliği önemlidir. Birey yazarın düşlemesini eserlerinden hareketle, eserin kendinde uyandırdığı duygulara göre yapar. Yani kullanılan görseller; şekle değil duygulara hitap etmelidir. Diğer türlü bir yaklaşım şekilcilikten ileri gidemeyecektir. Aşk Klasik edebiyatın vazgeçilmez bir parçası olmakla beraber, insani duygulara hitap eder. Bundan dolayı zihindeki aşk düşüncesi soyut ve beşeri açıdan güncelliğini kaybetmeyecek bir olgudur. Yani bin yıl önce aşk varsa, bugün de aşk vardır.

Bir ders kitabının en önemli özelliklerinden biri de, eserlerdeki edebi zevki aşılamak ve anlamlandırılmasını kolaylaştırmak için günümüzle olan ilgilerini ortaya çıkarmaktır.

Oysa kitapta kullanılan görsellerde, hep bir eskilik vurgusu vardır. Öyle ki, kitaptaki aşk temalı eserlerin ekseriyetinde minyatürler kullanılmıştır. Oysa daha çağdaş bir tasarımla; öğrencilere Divan şiirindeki zevk anlayışının bugünden tamamen kopuk olmadığını göstermek gerekir. Unutmayalım ki, Divan edebiyatındaki duyguları bugüne ne kadar güncellersek bu edebiyata karşı öğrencilerde olan korku o kadar hafifleyecek; birçok kişide oluşan “bu edebiyat tamamen bizden kopuk” algısı yıkılacaktır. Bu olumsuz eleştirilerin yanında kitapta kullanılan görsellerin gerçekten başarılı bir bütün oluşturduğu yerlere de rastlamak mümkündür. Nedim‘in şarkısında kullanılan Chelebowski‘nin “Kağıthane” tablosu, bahsettiğimiz iyi kullanımlara örnek olarak gösterilebilir.

b- -Renk Tonlaması- Görsel Zekaya Hitap Yeteneği

Kullanılmakta olan lise 2. kitabında; sorular, etkinlikler ve yazı gövdelerini birbirinden ayırmak için farklı renk tonları kullanılmıştır. Bu renk tonları, öğrencinin zihninde oluşan göstergelerin daha belirgin olmasına yardımcı olmaktadır. Kitabın birinci sınıf hamurdan ve renkli basımdan yapılmasının, bireyin zihnindeki kitap tasavvurunu olumlu hale getireceği ortadadır. Özellikle ilköğretimde öğrencilerin yeni kitaplarını merakla incelemesi, kitaptaki yazılardan çok resimlere bakması bunun önemli kanıtlarındandır. Ortaöğretim çağında da bu durum devam eder, görsel bulunmayan ve siyah basımlı kitaplar genellikle “kuru bilgi yüklü kitaplar” olarak akıllarda yer eder. Bu da öğrencilerin kitaba, dolayısılığıyla da derse olan ilgisini azaldır. Kullanılmakta olan bu kitap; bu konuda eksik gözükmemektedir.

C- Kitabın Gerçek Hayatla İlgisi

Kitabı incelediğimizde, kitapta bulunan çoktan seçmeli soruların çoğunluğunun üniversite sınavlarında çıkan sorular olduğu gözümüze çarpar. Etkinliklerin dahi ortaöğretim maratonunun sonundaki sınava uygun bilgilere dayanması bunun en önemli kanıtıdır. Örneğin etkinliklerde rubai nazım şeklinin öğrenci tarafından araştırılması istenir (sayfa 126) ardından bu araştırılmanın sınıfa da sunulması talep edilir. Böylece bilgi sınıf ortamına taşınmış olur. Yani ders kitabında olmasa dahi; öğrencilerden etkinlik görevini üstlenen kişiler sunum yapma zorunluluğunu da hissederek; konu hakkında iyi bir aktarım yapmaya çalışır. Böylece öğrenciler hem üniversite sınavında yararlı bilgileri edinir hem de araştırmacı ruha yönlendirilir.

Kitaptaki bu yapısal başarı, kendini duygusal alanda da hissettirir.

Örneğin Kutadgu Bilig‘ten alınan bir parçaya binaen; “Atatürk’ün Türk kültürü ve medeniyeti” üzerine sözlediği sözlerin derlenmesi istenir. Yani kitap, eseri yalnızca kendi döneminde ele almaktansa, bugünle tutarlı olan düşünce birlikteliklerine de atıf sunar. Bu da geçmişle günümüz arasındaki bağların kuvvetlenmesini sağlar. Bu kuvvelenmenin görsel alanda başarısız olduğunu daha önce anlatmıştık; işte yapısal ve duyusal alandaki başarının görsel platformdaki bu açığı kamufle ettiğini söyleyebiliriz. Şunu da söylemek gerekir ki, bir önceki kitap bu alanda mevcut kitaptan daha başarılıdır. O kitapta, konusal birlikteliği bulunan divan, halk ve çağdaş ürünlerin yan yana olması; bu duyguyu daha çok pekiştirmiştir. Ancak bu edebi oluşumların yan yana olması öğrencinin aklının karışmasına yol açabileceği için; uygulama da sorunlar yaşanmış ve bu uygulamadan vazgeçilmiştir.

a- Klasik Edebiyatın Gerçek Yaşamla İlgisinin Kurulması

Kitapta bugünkü duygusal durumla bağdaşabilecek eserlere yer verilmeye çalışılmıştır. Aşk, vatan sevgisi, baharın güzelliği gibi konularda yazılmış taç eserler öğrencilere sunulmuştur. Bu eserler insanın doğal duygularına hitap ettiği için zaman ötesi olgular halinde yaşar. Yani bundan bin yıl önce de, bugün de vatan sevgisi vardır. Ya da bundan bin yıl önce de aşk vardı; şimdi de var. Bir de “Ah, o eski aşklar nerede kaldı.” denir. Bu da evrensel bir olgudur; geçmişte kalan her zaman değerlidir. Eminiz ki, o aşkları da yaşayanlar geçmiştekiler için aynı şeyi söylüyordu. Gördüğümüz gibi bu insanı duygular ancak türevlenir, hiçbir zaman kökten bir değişime uğramaz. Bu durumun bir sonucu olarak, Divan zevkine ait olsa bile klasik ürünlerde insanın kendini bulabileceği pek çok mecra vardır. Kitabı hazırlayanlar da buna dikkat etmişler. Örneğin:

Esdi nesim-i nev-bahâr açıldı güller subh-dem
Açsun bizim de gönlümüz sâki medet sun câm-ı Cem

İrdi yine ürd-i Behişt oldu hevâ anber-sirişt
Âlem Behişt-ender-Behişt her gâşe bir Bâğ-ı İrem

Gül devri ayş eyyâmıdır zevk-u safâ hengâmıdır
Aşıkların bayrâmıdır bu mevsim-i ferhunde-dem

Dolsun yine peymâneler olsun tehî hum-hâneler
Raks eylesün mestâneler mutribler itdikçe nagam

gibi hem anlaşılması kolay, hem de insanların pek çok çağırışımla karşılaşabilecekleri eserlerin kitapta yer alması oldukça olumlu bir gelişmedir. Ancak metinlerin oldukça uzun olması kitabın bu konudaki açmazıdır.

D- Kitaptaki Konu Betimlemesi ve Sınıflandırması

Edebiyat eğitimimizde baştan beri yapılan önemli bir yanlış vardır ki, bu hepsi bizim olan edebi görülerimizi Halk, Divan ve Çağdaş edebiyat diye parçalayarak; birbirine karşıt kollar olarak düşünmektir. Halbuki, bu edebiyat kolları birbirinden etkilenmiş ve birbirini beslemiştir. Halk şiirinde olan aruzla yazma eğilimi, Divan şairlerinin kullandığı atasözleri… vs. bu duruma açık bir kanıttır. Kitabı hazırlayanlar bu durumu da dikkate alarak, konuları dönemsel olarak ele almıştır. Ana başlıklar olarak, Destan Dönemi Türk Edebiyatı ve İslam Uygarlığı Çevresinde Gelişen Türk Edebiyatı adları kullanılmıştır. Bu bölümler de alt başlıklara ayrılmış; “doğrudan şiir demek yerine” “Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler”ifadesi kullanılarak şiirin algılanma yönüne dikkat çekilmiştir. Halk ve Divan ayrımına ise üçüncü basamakta gidilmiştir. Yapılan bu sınıflandırmayla, klasik olarak akıllarda yer etmiş olan, “kafiyeli, düzenli söz bütünü” mentalitesinden sıyrılan şiirde, anlam önem kazanmıştır. Bu da (mevcut sınıflandırma) edebiyat kollarının ilgisinin bellenmesinde öğrenci için önemli bir vasıta olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kitabın konu betimlemesinde sorunlar vardır.

Kitabın temel amacının edebiyat sevgisini aşılamak olması gereken bir yerde; uzunca parçalar verilmiş ve bunların yorumlanması istenmiştir. Bu özellikle Klasik edebiyatın işlendiği yerlerde sorun yaratmaktadır. Edebiyatımızın güzide beyitlerinden bir karma yapmak yerine, Bağdatlı Ruhi’nin Terkibibend’i gibi eserlerden hacimli parçaların alınması; hem dilin güçlüğü hem de yorumlamanın git gide tıkanması bakımından doğru değildir. Bu uzun metinler ancak öğrencide bıkkınlık belirtileri uyandırır. Bunun için kitapta yapılması gereken en önemli şeylerden biri, “faha fazla örnek, daha az hacimle” mantığına geçmek olacaktır.

Kitaptaki bir diğer sorunda; “tekerrür hastalığıdır”. Kitap baştan sona kadar, kafiye, redif… vs. gibi soruları her şiirden sonra sormaktadır. Öğrencinin bu yapıları daha önce zaten öğrenmesi gerekir; ama örneğin 16 beyitlik bir kasidede tek tek tüm uyakları bulmak; öğrencinin azmini baltalayıcı bir rol oynayacaktır. Hele lise 2 gibi ergenliğin en şiddetli dönemlerinden birinde bu yanlış bir uygulamadır. Kafiye bilgisini canlı tutmak, şiirlerin türünün belirlenmesinde vs. kafiyenin rolü gösterilmek isteniyorsa; bu pekala parçadan alınan birkaç beyitlik numunelerle gerçekleştirilebilir.

F- Etkinlik ve Projeler

Kitap etkinlik ve projelerle sonsuz bilgi hazinesini sınırlandırıp, “hazırcı öğrenci” anlayışını yıkmak istemektedir. Öğrenci hazırladığı sunumlarla birlikte, binlerce kaynaktan derleyebileceği bilgilerle, akademik bilgiyi sınıfa taşıyabilir. Böylece hem bilgi sınıfta paylaşılır, hem de öğrenci edilgen yapısından sıyrılır, girişkenlik kazanır. Ayrıca öğretmen tarafından ödüllendirme, tatlı rekabet gibi yollarla sunumların içeriği ve araştırma politiği zenginleştirilebilir. Örneğin, Nabi‘nin:

Bende yok sabr u sükût, sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre.

gibi beyitler verilerek, bunların hikayeleri de anlatılabilir. Böylece bu beyitlere olan ilgi hem artar, hem de daha kalıcı olur. Bu konuda mevcut kitap pek başarılı olmasa da, verdiği araştırma konularıyla şairlerin hayatının araştırılmasını istemektedir. Bu araştırma sırasında öğrenci tarafından bu hikayelere rastlanması muhtemeldir. Ama bu, kitaptaki mevcut eksikliğin üstünün örtülmesi gerektiği anlamına gelmez. Özetlemek gerekirse proje ödevleri, öğretmen iyi bir kılavuz oldukça bilginin çeşitlenmesini sağlar, yararlıdır. Aksi takdir de; öğrenciyi bilgisayarda kes-kopyala-yapıştır‘a sevk eden bir hal alır. Bundan dolayı kitaptaki etkinlik ve projelerin başarısı, öğretmenin başarısıyla bağıntılıdır.

İlk yorum yapan siz olun

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir