Divan edebiyatı şairlerinin şiirlerindeki en güzel dizelere mısra-i berceste ya da berceste mısra denir. Mısra-i bercesteler, bir şairin sanat yönü ve yetkinliğini gösteren en önemli ölçütlerdendir. Bununla birlikte bir şairin söylediği berceste bir mısra, diğer tüm kitaplarının ve şiirlerinin önüne geçebilir.
Bu yazıda Fuzuli, Nedim ve Baki gibi divan edebiyatının önemli isimlerine ait mısra-i bercesteleri bulacaksınız. Türk edebiyatındaki en güzel mısra-i berceste örneklerini szin için derledik.
What is mısra-i berceste (princely verse)?
Abstract: The most beautiful lines in the poems of the poets of Divan literature are called mısra-i berceste. Mısra-i bercesteler is one of the most important criteria showing the artistic direction and competence of a poet. However, a mısra-i berceste (princely verse) can take precedence over all a poet other books and poems.
HOCA DEHHÂNÎ (13. yy.)
Severem seni can bigi hatâ dedim maâza’llah Ne mikdârı ola cânın ki benzedem sana cânı
“Seni can gibi severim. Hata ettim Allah korusun, ne miktarı var ki canın seni cana benzeteyim.”
Aceb bu derdimin dermânı yok mu Ya bu sabr etmeğin oranı yok mu
“Acaba benim derdimin çaresi yok mu, ya bu sabrımın miktarı yok mu?”
MEVLANA (13. yy.)
Susmak değil söylemekti emelim. Razıyım sükûnete(sessizlik) lâkin kelime-i şehâdetten sonra gelsin ecelim.
NESÎMÎ (14. yy.)
Gel gel berü ki savm u salâtın kazâsı var Sensiz geçen zamân-ı hayâtın kazâsı yok
“Gel gel yanıma ki oruç ve namazın kazası var. Sensiz geçen yaşamın ise kazası yok.”
AHMED PAŞA (15. yy.)
Hâlini bilmez perîşânın perîşân olmayan
Hâlini bilmez perîşânın perîşân olmayan
***
Dost bağından belâlı bülbüle bir gül yeter
Gözlerim kan ağlasın tek yüzüme bir gül yeter
***
Işkın yolında hicre tahammül günâh imiş
Uşşâkın işi anın içün her gün âh imiş
“Aşkın yolunda ayrılığa katlanma günahmış. Onun için âşıkların işi her gün ahmış.”
***
Ehl-i diller sohbet-i cânânda cânın yakdılar
Şem’ içün pervâneler iki cihânın yakdılar
“Gönül ehilleri sevgilinin sohbeti için canlarını yaktılar. Pervaneler mum için iki dünyalarını yaktılar.”
***
Ah kim ‘ömrüm cihân mülkinde cânânsuz geçer
Ben cihân mülkin ne iderem çün ki cân ansuz geçer
“Ah benim ömrüm dünya mülkünde sevgilisiz geçer, ben dünya mülkünü ne edeyim ki canım onsuz geçer.”
***
Müşkil budur ki her kime kim hâlüm ağlasam
‘ışkun yolında ol dahi benden beter çıkar
“Zor olan budur ki kime halim için ağlasam, aşk yolunda o kimse benden beter dertli çıkar.”
***
Ey harâb olmış gönül şâd ol ki mi’mârun gelür Ey yürek yanma ki yaran merhemi yârun gelür
“Ey harap olmuş gönlüm, sevinçli ol ki mimarın gelir, ey yüreğim yanma ki yaranın merhemi olan sevgili gelir.”
***
Sevmek seni günâh ise as zülfüne beni
Başdan âyaga dek çü güneh-gârunam senün
“Seni sevmek günah ise saçlarının kıvrımlarına as beni. Çünkü ben baştan ayağa senin günahkârınım.”
***
Yüzüni görmeyicek şöyle derd-nâk oluram
Ki gamdan ölmedügümü anub helâk oluram
“Senin yüzünü görmeyince şöyle dert dolu olurum. Dertten ölmediğimi görünce ise helak olurum.”
***
Cân neler çekdügini cânân bilür mi bilmezem
Bendesinün hâlini sultân bilür mi bilmezem
“Canın neler çektiğini canan(sevgili) bilir mi bilmiyorum. Kölesinin halini sultan bilir mi bilmiyorum.”
***
İsterem hüsnün gibi cevrüne pâyân olmasun
Kim seni sevmek cihân halkına âsân olmasun
“İsterim ki güzelliğinin gibi cefanın da sonu olmasın ki seni sevmek dünya halkına kolay olmasın.”
***
Ey meh visâlün hânına bir gice mihmân it beni
Göster cemâlün şem’ini şevkünle handân it beni
“Ey Ay yüzlü güzel, kavuşma evine bir gece misafir et beni. Yüzünün mumunu göster şevkinle neşeli et beni.”
NECÂTÎ BEY(15.yy)
Sîm ü zer destümde yok kim harc ideydüm sayd içün
Şimdi hûblar sayd olurlar akçesi vâfirlere
“Elimde altın ve gümüş (param) yok ki güzelleri avlamak için harcayayım. Şimdi onlar akçesi çok olanlara avlanıyorlar.”
***
Miskin Necatî derd ile her şâm u her seher
Âh it ki âh içinde bulunur ilâh âh
“Her gece, her seher ah et, çünkü ilâh âh içinde bulunur.”
***
Şevk-i izârun ile delürmişdür âfitâb
Uryân olup tekin mi düşer tağlara seher
“Güneş senin yanağının parlaklığını görünce delirmiştir; yoksa seherde çırılçıplak dağlara düşmesi sebepsiz değildir.”
***
Bir cündîdür ki memleket-i Şâmdan gelür
Kul olmağa kapuna geyer ak abâ seher
“Seher bir askerdir ki, beyazlar giyip Şam’dan senin kapına kul olmak için gelir.”
***
Var iken yüzün güle meyl eylemez dil bülbüli
Ârife bir gül yeter lâzım değül tekrâr gül
“Senin yüzün varken gönül bülbülü güle bakmaz; ârif olana bir gül yeter, başka gül lâzım değildir.”
***
Devr-i felek ki arpa kadar zulme meyl ide
Dest-i adâletün sala çak kehkeşâna tîğ
“Eğer feleğin dönüşü arpa kadar zulme meyl ederse senin adaletinin eli saman yoluna bile kılıç salar.”
***
Yanunca bunca kulundan bir âdemi bile yok
Beğüm bu nice seferdür kim ihtiyâr itdün
“Yanında bunca kullarından bir âdemoğlu bile yok; beyim bu giriştiğin sefer nasıl bir seferdir?”
***
Nidelüm devr sunarsa sana şerbet bana zehr
Bu cihân böyle olur gâh bana gâh sana
“Zamane sana şerbet, bize zehir sunarsa elimizden ne gelir? Bu cihan böyledir; bazen bana, bazen sana…”
***
Her kişinün zulmine sultân olanlar dâd ider
Bana kim dâd ide ki iden zulmi sultândur bana
“Zulme uğrayan her kişiye sultanlar adaletleriyle yardım ederler; bana kim adalet etsin ki, zulmeden sultanın kendisidir.”
***
Gonca câmından olupdur andelîb-i zâr mest
Bilmeyen şöyle sanur kim yok yere ağlar mest
“İnleyip feryat eden bülbül gonca kadehinden sarhoş olmaktadır; bilmeyen sarhoş yok yere ağlar sanır.”
***
Niçün hemîşe eğilüp öper lebün zülfün
Ne hindûdur bu ki yâkut-ı nâb ile oynar
“Niçin saçın daima eğilip dudağını öpüyor; bu nasıl bir Hintlidir ki saf yakutla oynuyor?”
***
Güzeller ağlamayana ne derdi var dirler
Kan ağlayana gülerler zî bî-haber dirler
“Güzeller ağlamayana acaba ne derdi var, derler de, kan ağlayana gülerler zavallı gafil, derler.”
***
Habib işiği rakîbe şeref virürdi velî
Çemende gezmek ile zağ andelîb olmaz
“Sevgilinin eşiğinde bulunmak rakibe belki şeref verirdi ama bahçede gezmekle karga bülbül olmaz.”
***
Hâk-i kûyun var iken cennet anılmak sanemâ
Şuna benzer ki teyemmüm ideler su olıcak
“Ey put gibi güzel, senin mahallenin toprağı dururken cennetin adını anmak, su varken teyemmüm etmeye benzer.”
***
Âh u efgânum bu korkudan uyutmaz halkı kim
Sana düşinde düşe nâgeh nigâhı kimsenün
“Sana rüyasında birinin gözü değer korkusuyla ahım ve feryadım halkı uyutmuyor.”
***
Eşcâr eğerçi her varakı bir kitâbdur
İdrâki olmayana cihân bir varak değül
“Gerçi ağaçların her yaprağı bir kitaptır, fakat anlayışı olmayana dünya bir sayfa bile değildir.”
***
Bu cefâdan ki kadeh ağzun öper döne döne
Nâr-ı gayretde kebâb oldı ciğer döne döne
“Kadehin döne döne senin ağzını öpmesinin sıkıntısıyla kıskançlık ateşinde ciğer döne döne kebap oldu.”
***
Ayağı yer mi basar zülfüne ber-dâr olanun
Zevk ü şevk ile virür cân u seri döne döne
“Senin zülfüne asılanın ayağı yere mi değer; zevk ve şevk ile canını döne döne verir.”
***
Ey güzellik göğüne hurşîd olan yakma bizi
Yerde kalmaz çün bilirsin dûd-ı âhı kimsenin
“Ey güzellik göğüne güneş olan yakma bizi. Çünkü kimsenin dumanlı âhı yerde kalmaz bilirsin.”
SÜLEYMAN ÇELEBİ (15.yy)
Her nefeste işledim ben bir günâh
Bir günâh için demedim bir gün âh
ŞEYHÎ (15.yy)
Mukavves kaşların yayı atar kirpük okun her dem
Ne kim ol gamzeden gelse bana sehm-i saâdettir
“Kavisli kaşlarının yayı bana her zaman kirpik oku atar. Ne zaman senin gamzenden bana kirpik oku gelse bu benim için mutluluk okudur.”
***
Ben bu derd ile ölüp toprak olursam ey sabâ
Su yerine od çıka huşg giyâhımdan benim
“Ben bu dert ile ölüp toprak olursam ey rüzgâr, su yerine ateş çıksın kuru bitkimden benim.”
BÂKÎ (16.yy)
Avâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sâda imiş
“Bu dünyaya ününü ve yüksek sesini Davut peygamber gibi duyur. Unutma ki gök kubbede sonsuza kadar kalan yalnızca bir güzel sestir.”
***
Gül hasretinle yollara dutsun kulağını
Nergis gibi kıyâmete dek çeksin intizâr
“Gül sana duyduğu hasretle kulağıını yollara tutsun ve Nergis gibi kıyamete kadar seni beklesin.”
***
Sakın Mecnûn’u sanman ehl-i aşkın ihtiyârıdır
Güzel sevmekte zîrâ kimseye hiç ihtiyâr olmaz
“Sakın Mecnûn’u aşk ehlinin yaşlısı sanmayın. Zira kimse güzel sevmekle yaşlanmaz.
Sakın Mecnûn’un kendi iradesiyle aşk ehli olduğunu sanmayın, zira kimse kendi iradesiyle güzel sevmez.”
***
Minnet Hudâ’ya devlet-i dünyâ fenâ bulur
Bâkî kâlur sahîfe-i ‘âlemde adumuz
“Dünyanın devleti, zenginliği son bulur, geçer gider. Allah’a şükür bizim adımız dünya sahifesinde sonsuza kadar kalır.”
***
Güzeller mihribân olmaz demek yanlıştır ey Bâkî
Olur vallâhi billâhi hemen yalvârı görsünler
“Güzeller güler yüzlü olmaz demek yanlıştır ey Bâkî, vallaha billaha olur hele güzeller yalvarmayı görsünler.
Güzeller güler yüzlü olmaz demek yanlıştır ey Bâkî, vallaha billaha olur hele güzeller parayı görsünler.”
***
Hep seninçündür benim dünyâ cefâsın çektiğim
Yoksa ömrüm varı sensiz neyleyim dünyâyı ben
“ Benim dünya eziyetini çekmem hep senin içindir. Yoksa ömrümün varlığı, sensiz dünyayı ne yapayım ki ben.”
***
Ferâmûş it gam-ı ferdâyı Bâkî
Bugün sıhhatdeyüz minnet Hudâ’ya
“Ey Baki! Geleceğin sıkıntısını bugün düşünme, unut. Allah’a çok şükür ki bugün sıhhatliyiz.”
***
Bâkî yine mey içmeğe and içti demişler
Dîvâne midir bâde dururken içe andı
“Bâkî yine şarap içmeye and(yemin) içti demişler. Deli midir ki şarap dururken and içsin?”
***
Seni seyr etmek için reh-güzer-i gül-şende
İki cânibde durur serv-i hırâman saf saf
“Seni gül bahçesinin yolunun üzerinde izlemek için iki tarafta salınarak yürüyen serviler saf saf durur.”
***
Bir hâb-ı gaflet içre hayâl-i muhâlde
Geçti nesîm-i subh gibi ‘ömr-i nâzenîn
“Bu nazlı ve güzel ömür bir gaflet uykusunun içinde, gizli hayallerle sabah rüzgârı gibi çabucak geçti, geçti.”
***
Zemâne bizde gevher sezdiği-çün dil-hırâş eyler
Anun-çün bağrumuz hûndur ma’ârif kânıyuz cânâ
“Felek bizde cevher olduğunu sezdiği için gönlümüzü tırmalayıp parçalar. Bilgi ve irfan madeni olduğumuz için bağrımız sürekli kan içindedir.”
***
Feryâduma ol kâmeti şimşâd yetişmez
Benzer ki anun gûşına feryâd yetişmez
‘’Boyu şimşire benzeyen sevgili ağlayıp inlememe yetişip gelmiyor. Herhalde feryadım onun kulağına kadar erişmiyor olacak.’’
***
Hezârân mülk ü mâl u câhdan yig
Cihânda bir nefes kalbün huzûrı
“Kalbin bir nefeslik huzuru dünyanın bütün malından ve mülkünden daha iyidir.”
***
Murâdı cümlenin birdür bütün dünyâyı söyletsen
“Bütün dünyaya söyletsen hepsinin dünyadan isteği aynıdır.”
EZHERÎ (16.yy)
Fırsat el vermiş iken vakti ganimet bilelim
Ömrümüz hâsılını mihr ü muhabbet bilelim
“Fırsat izin vermiş iken zamanı servet bilelim. Ömrümüzü meydana gelen Güneş ve sevgi bilelim.”
FUZÛLÎ (16.yy)
Ger görmemek dilersen resm-i cefâ Fuzûlî
Olma vefâya tâlib dünyâ-yı bî-vefâda
“Ey Fuzûlî, eğer eziyet resmi görmemeyi dilersen vefasız dünyada vefaya talip olma.”
***
Bilmez idim bilmek ağzın sırrını düşvâr imiş
Ağzını derlerdi yok dediklerince var imiş
“Ağzının sırrını bilmenin zor olduğunu bilmezdim; ağzının olmadığını, konuşmadığını, küçük olduğunu söylerlerdi; dedikleri kadar varmış.”
***
Âşiyân-ı mürg-ı dil zülf-i perîşânındadır
Kanda olsam ey perî gönlüm senin yanındadır
“Gönül kuşumun yuvası senin saç kıvrımlarının perişanlığı arasındadır. Ey peri, nerede olursam olayım gönlüm hep senin yanındadır.”
***
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı
“Bana gönül ateşinden başka kimse yanmaz. Benim kapımı sabah rüzgârından başka kimse açmaz.”
***
Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ meni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ meni
Az eyleme inayetini ehl-i derdden
Ya’ni ki çoh belâlara kıl mübtelâ meni
Oldukça men götürme belâdan irâdetüm
Men isterem belâyı çü ister belâ meni
“Ya Rab! Beni aşkın belasıyla dost eyle. Bir vakit olsun beni aşk belasından ayırma.
Dert çekenlerden yardımını azaltma. Beni çok belalara düşür.
Ben var oldukça bela isteğimi eksik etme. Ben belayı isterim çünkü bela da beni ister.”
***
Aşk derdiyle hoşem el çek ‘ilâcımdan tabîb
Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır
“Aşk derdiyle mutluyum el çek ilacımdan doktor! Derdime derman kılma çünkü helak olmam senin zehirli dermanındadır.”
***
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çare su
Dest bûsî arzûsiyle ölürsem dostlar
Kûze eyleyen toprağım sunun anınla yâre su
“Ey göz, gözyaşımla gönlümdeki ateşlere su saçma! Çünkü bu kadar tutuşan ateşlere su çare olmaz.
Dostlar, eğer sevgilimin elini öpmek arzusuyla ölürsem, toprağımı su testisi eyleyin ve onunla sevgilime su verin.”
***
Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var
“Bende Mecnun’dan fazla âşıklık kabiliyeti var. Sadık âşık asıl benim Mecnun’un ancak adı var.”
***
Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı?
“Canım ayrılık gecesinde yanar, ağlayan gözlerim kan çanağına döner. İnlemelerim halkı uyarır da kara bahtım uyanmaz mı?”
***
Öyle sermestim ki idrâk etmezem dünyâ nedir?
“Öyle sarhoşum ki dünyanın ne olduğunu algılayamam.”
***
Elemin Kays’a kıyâs etme dil-i mahzûnun
Yok idi aklı ne derdi vardı Mecnûn’un
“Gönül derdini Kays(Mecnun)la karşılaştırma. Mecnun’un bir kere aklı yoktu ne derdi olabilir ki?”
***
Ger derse Fuzûlî ki güzellerde vefâ var
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır
“Eğer Fuzûlî güzellerde vefa var derse inanma ki şair sözü elbette yalandır.”
***
Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd içün
Dem-be-dem sâat-be-sâat men senün kurbânunem
“Halk ahalisi bayram için yılda bir kere kurban keser. Bense her vakit her saat senin kurbanınım.”
Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd eder ihsân
Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı
“Sevgili herkesin hastalığına ve derdine deva bağışlar. Niçin bana derman bulmaz beni hasta sanmaz mı?”
***
Her kimse ki âşıktır işi âh u figandır
“Her kimse âşıksa onun işi ah etmek ve inlemektir.”
***
Cânı kim cânânı içün sevse cânânın sever
Cânı için kim ki cânânın sever cânın sever
“Her kim canını sevgilisi için severse o kişi sevgilisini sever. Kim ki canı için sevgilisini severse o aslında canını sever.”
***
‘İlm kesbiyle pâye-i rif’at
Ârzû-yı muhâl imiş ancak
‘Aşk imiş her ne vâr ‘âlemde
‘İlm bir kîl ü kâl imiş ancak
“Bilim ile yüksek makamlara erişmek ancak gerçekleşmeyecek bir istekmiş. Dünyada her ne varsa aşktan ibaretmiş. Bilimse ancak kuru dedikodudan ibaretmiş.”
***
Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı
“ Beni canımdan usandıran sevgili bana cefa etmekten usanmaz mı? Ahımdan dünyalar yandı, isteğimin mumu yanmaz mı?”
HAYÂLÎ BEY (16.yy)
İç kanumı kim cân ola maksûdına vâsıl
Sayd itmeğe yârı mey-i hamrâya çekerler
“Kanımı iç ki, can maksadına ulaşa; zirâ, yâri elde etmek için kırmızı şarap içirirler.”
***
Cihan-ârâ cihân içredir ârâyı bilmezler
O mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler
“Dünyayı süsleyenler dünyanın içindedirler ama süsün ne olduğunu bile bilmezler. Balıklar denizin içinde yaşadıkları halde başlarını kaldırıp bakamadıkları için denizin ne olduğunu bilmezler.”
***
Âşk bir şem’-i İlâhîdir benem pervânesi
Şevk bir zencîrdir gönlüm anın dîvânesi
“Aşk bir ilahi mumdur ki onun pervanesi benim. Arzu bir zincirdir ki gönlüm onun delisidir.”
***
Ma’ânî mülkini tîğ-i zebânun birle feth itdüm
Olaldan pâdişâhum sen serîr-i mülk sultânı
“Padişahım, sen memleket tahtının sultanı olalı beri dilimin kılıcıyla manalar ülkesini ele geçirdim.”
HAYRETÎ (16.yy)
Toğrı olınca kişi atarmış yabana çarh
Görmez misin ki okı dem-â-dem kemân atar
“Kişi doğru olunca felek yabana atarmış. Doğru oku sürekli eğri yayın atmakta olduğunu görmez misin?”
NEV’Î (16.yy)
Şarâb-ı aşk ile Nev’î gibi mest-i müdâm olmak
Bakıp bu ni’met-i dünyâya hayrân olmadan yeğdir
“Aşk şarabıyla Nev’î gibi sürekli sarhoş olmak, dünya nimetine bakıp hayran olmaktan iyidir.”
SELİKÎ (16.yy)
Arz-ı hâl etmeğe câna seni tenhâ bulamam
Seni tenhâ bulıcak kendimi asla bulamam
“Ey sevgili, sana durumumu anlatmak için yanına geldiğimde seni yalnız bulamam. Seni yalnız bulduğumda ise kendimi asla bulamam.”
TAŞLICALI YAHYA (16.yy)
Bir demür dağı delüp boynuna almak gibidür
Her kişi âşık olurdı eğer âsân olsa
“Âşık olmak bir demir dağı eritip boynuna almak gibidir. Eğer kolay bir iş olsa herkes âşık olurdu.”
YAVUZ SULTAN SELİM (16.yy)
Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek
“Benim gücümün korkusundan aslanlar bile titrerken felek beni bir ceylan gözlüye esir etti.”
ZÂTÎ (16.yy)
Görmedim kimsede cânâ senin ânın gibi ân
Severim cân u gönülden seni ben ânın için
“Sevgili ben kimsede senin güzelliğin gibi güzellik görmedim. Güzelliğin için seni canı gönülden severim.”
***
Gül gülse dâim ağlasa bülbül acep değül
Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül
“Gül sürekli gülse ve bülbül hep ağlasa acayip değil. Çünkü kimine ağla demişler kimine gül.”
***
Feleklerden yüce kalkar mahabbet bahrinün mevci
Ne müşkil hâl olur böyle olursa cümle her deryâ
“Sevgi denizinin dalgası feleklerden daha yükseğe kalkar; bütün denizler böyle olsaydı durum ne kadar güç olurdu! (hiç kimse denize açılamazdı.)”
NABÎ (17.yy)
Sitem hep âşinâlardan gelir bîgâneden gelmez
“Sitem hep tanıdıklardan gelir, yabancılardan gelmez.”
***
Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbalde
Biz hezaran mest-i mağrurun humarın görmüşüz
“Talih meyhanesi(dünya)’nde çok da gururlu olma. Biz binlerce gururlu sarhoşu (sarhoşluğun verdiği) sersemlikle görmüşüz.
***
Kudemânın görüp âsârını biz zevk ettik
Kudemâ görmedi hayfâ bizim âsârımızı
“Bizden önce gelenlerin eserlerini görüp eserlerinden zevk aldık. Yazık ki bizden önce gelenler bizim eserlerimizi görmedi.”
***
Bîmâr ise de her ne kadar çeşm-i siyâhı
Uşşâkı perîşân edecek kudreti vardır
“Siyah gözleri her ne kadar hasta olsa da âşıkları perişan edecek kadar gücü vardır.”
***
NAİLÎ-İ KADİM(17.yy)
Gönlüm gibi ey nâme gidip yârda kaldın
Baş üzre yerin var ham-ı destârda kaldın
“Ey mektup, sende gönlüm gibi sevgilide kaldın. Başım üzerinde yerin varken sevgilinin tülbendinin kıvrımında kaldın.”
NEF’Î (17.yy)
Her ne dem lutf eyleyip bezmi müşerref eylesen
Ehl-i bezm ayağına yüz sürmeğe âmâdedir
“Ne zaman lutf edip içki meclisine şeref versen, oradakiler senin ayağını öperek saygı göstermek için beklemektedir.”
***
Ağyâra nigâh etmediğin nâz sanırdım
Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım
“Rakibe(yabancı) bakmayışını naz sanırdım. Rakibe bakmayışın benim için büyük bir sevinçmiş ben az sanırdım.”
***
Belâ budur ki alıştı belâlarınla gönül
Gamın da gelse dile bâis-i meserret olur
“Bela budur ki gönül belalarına alıştı. Üzüntün de gelse gönle sevinç sebebi olur.”
Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir.
“Düşmanın sitemini anlamamak düşmana sitemdir.”
NEŞÂTÎ (17.yy)
Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
“Gittin ama canı bile hasretle bıraktın. Sensiz olan dost sohbetini bile istemem.”
NİYAZİ MISRÎ (17.yy)
Derman aradım derdime, derdim bana dermanmış
ŞEYHÜLİSLÂM YAHYA (17.yy)
Bülbüller öter güller açar şâd gönül yok
Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı bahârın
“Bülbüller öter, güller açar sevinçli gönül yok. Bahar faslını hiç böyle görmemişiz.”
***
Neler çeker bu gönül söylesem şikâyet olur
NAHÎFÎ (18.yy)
Kanı selâmı kanı bir peyâmı cânânın
Sabâ senin de işin hep hevâ imiş hayfâ
“Hani selamı hani haberi sevgilinin, ey rüzgâr senin işin de hep havaymış yazık!”
***
Pîş ü pesinde şevk ile rû-mâl olup gider
Sâyen de sana bencileyin mübtelâ mıdır?
“Gölgen de önünde ve arkanda zevk ile yer sürerek gider. Yoksa gölgende benim gibi sana âşık mıdır?”
***
Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbânın olam var mı benim bunda günâhım
“Ey Ay yüzlüm, göz gördü gönül de sevdi seni. Kurbanın olayım bunda benim bir günahım var mı?”
NEDÎM (18.yy)
Âkıbet gönlüm esîr ettin o giysûlarla sen
Hey ne câdûsun ki âteş bağladın mûlarla sen
“Sonunda gönlümü esir ettin saçlarınla sen, ne cadısın ki gönlüme ateş bağladın o kıllarla sen.(Saç kılından yapılan bir büyüye gönderme vardır.)”
***
Niçin sık sık bakarsın öyle mir’ât-ı mücellâya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir
“Niçin sürekli parlak aynaya bakıyorsun, yoksa sen de kendi güzelliğine hayran olanlardan mısın kâfir?”
***
Bu şehr-i Sitanbul ki bî misl ü behâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır
“Bu İstanbul şehri ki mis kokulu ve lâtif(güzel)dir. Bir taşına bütün Acem(İran) ülkesi fedadır.”
***
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden ruhsâr-ı âl olmuş sana
“İncelik ve güzellik sana haddinden fazla gelerek sende gerdan ve endam olmuş. Şarap şişeden süzülerek sana kırmızı yanak olmuş.”
***
Sen demişsin kim kimin hayranıdır bilmem Nedîm
Nazeninim pek bilirsin kim senin hayranınam
“Ey Nedim sen demişsin ki kim kime hayrandır ben bilmiyorum. Güzelim çok iyi bilirsin ki ben senin hayranınım.”
***
Ayağın sakınarak basma aman sultânım
Dökülen mey kırılan şîşe-yi rindân olsun
“Sultanım sakın ayağını yere sakınarak basma, bırak dökülen şarap, kırılan şarap şişesi olsun.”
***
Nâzdan hâmûşsun yoksa zebânın duymadan
İstesen bin dâstan söylersin ebrûlarla sen
“Nazından suskunsun yoksa istesen dilin duymadan kaşınla bin hikâye söylersin sen.”
***
Ma’lûmdur benim sühanım mahlas istemez
Fark eyler anı şehrimizin nükte-danları
“Benim sözüm bellidir mahlas istemez. Onu şehrimizin zarif insanları fark eder.”
***
Güllü dîbâ giydin amma korkarım âzâr eder
Nâzenînim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni
“Güllü elbise giydin ama narinim korkarım ki seni elbisenin gülünün dikeninin gölgesi incitir.”
***
Bir nihânîce tebessüm de mi sığmaz cânâ
Söyle bi’llah dehenin tâ o kadar teng midir
“Bir gizlice gülüş de mi sığmaz o yüze. Söyle Allah için senin ağzın o kadar dar mıdır?”
***
Gülistan görmedik gül kokmadık ammâ ruhun meyden
Gül-ender gül gülistan der gülistân olduğun gördük
“Senin ruhunun şarabında gül bahçesi görmedik, gül kokmadık ama senin gülden daha ender gül bahçesinden daha üstün olduğunu gördük.”
***
Mest-i nâzım kim büyüttü böyle bî-pervâ seni
Kim yetiştirdi bu gûne servden bâlâ seni
“Beni sarhoş eden güzel seni kim böyle korkusuz büyüttü? Kim yetiştirdi bu türlü türlü servi ağaçlarından uzun seni?
NEVRES-İ KADÎM(18.yy)
Bîhûde yere ah u efgân eyleme Nevres
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
“ Ey Nevres boş yere ah edip inleme! Bülbül çatlasa bile gül yağını eller sürünür.”
RÂSİH (18.yy)
Dilde gam var şimdilik lutf eyle gelme ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne
“Ey sevinç! Gönlümde keder var lütuf eyle ve şimdi yanıma gelme, çünkü bir evde misafir misafir üstüne gelmez.”
ŞEYH GALİP (18.yy)
İsterim hüsnün gibi cevrine pâyân olmasın
Tek seni sevmek cihan halkına âsân olmasın
“İsterim ki güzelliğin gibi eziyetinin de sonu olmasın. Tek seni sevmek dünya halkına kolay olmasın.”
ENDERUNLU VÂSIF (19.yy)
Ne kırarsın ikide birde benim hâtırımı
Gönlüm ey tıfl-ı ziyankâr oyuncak değil a!
“Ey ziyan edici çocuk! Niçin ikide bir de benim gönlümü kırarsın. Gönlüm oyuncak değil ya.”
***
O gül-endâm bir al şâle bürünsün de yürüsün
Ucu gönlüm gibi sürünsün de yürüsün
“O gül endamlı güzel bir al şala bürünsün de yürüsün. Al şalın ucu gönlüm gibi sürünsün de yürüsün.”
FÂİK
Lükneti var deme ana bî-vukûf
Ayrılamaz tutlu dilinden hurûf
“Bilgisizce sevgilinin lükneti(kekemelik) var deme! Harfler bir türlü onun tatlı dilinden ayrılamaz.”
KAYNAKÇA
Cemal Kurnaz, Türküden Gazele, Akçağ Yayınları, Ankara,1997
Mehmet Çavuşoğlu, Necatibey Divanı, Kervan Kitapçılık
Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009
Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı II(Divan Şiiri), Türk Dil Kurumu Yayınları,1986
Abdülbâki Gölpınarlı, Nedim Divanı, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1951
Ali Nihad Tarlan, Şeyhî Divanı’nı Tetkik, İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1964
Fethi Gözler, Yunus’tan Bugüne Türk Şiiri, Şenyuva Matbaası, 1967
DERLEYEN: SEDA NUR KURT
[…] Öz: Türk edebiyatında âşıkâne gazelin en büyük temsilcisi olan Fuzuli, Azerbaycan Türklerindendir. Ömrü Irak Türkmen coğrafyasında geçmiş; Türkçenin yanında Arapça ve Farsça şiirler de yazmıştır. Fuzuli, divan edebiyatında aşkı en güzel anlatan şairlerden biri olarak kabul edilir. Ayrıca dönemine göre sade bir dil kullanması, halk tarafından da sevilmesini ve Türk dünyasının ortak bir değeri olmasını sağlamıştır. Fuzuli daha çok ilahi aşk yolunda divane olan Mecnun’un Leylâ’ya aşkını anlatan “Leylâ ile Mecnun” mesnevisi ile bilinir. Ayrıca “Su Kasidesi” ve şaire ait divandaki birçok şiir de Türk edebiyatının başyapıtlarındandır. Ayrıca Fuzuli birçok mısra-i bercesteye vardır. […]
[…] kaldın. Başım üzerinde yerin varken sevgilinin tülbendinin kıvrımında kaldın.” (Mısra-i berceste […]
[…] mısra divan şiirinin mısra-i bercestelerinden biri olarak kabul […]
[…] mısra-ı berceste […]