İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Din nedir? Dinlerin insanlık gelişimine etkileri nelerdir?

Din nedir? Din, yüzyıllardır insanların doğayı ve yaşamı anlamlandırmalarını sağlayan meşruiyetini kendi öğretilerinden alan ve kutsal sayılan ilke ve inançlar bütünüdür. Eski Mezopotamya metinlerinden günümüze yazılı olarak kadar takip edilebilmektedir.

İslami bir bakış açısıyla din şu şekilde tanımlanabilir:

Din; Allah’tan gelen ilâhî manaların formunun Cebrail tarafından düzenlenen lafızlarla, yine Cebrail aracılığı ile peygambere ulaştırılan ve peygamberin de tebliğ ettiği ve sünnetiyle açıklayıp yaşadığı anlamlı inanç ve değerler bütünüdür.

Gürbüz Deniz

Dinler hakkında; modern düşünceye uygun olmadıkları, modern evrensel ahlak etik ve doğrularıyla bağdaşmayan davranışlar, alışkanlıklar ve hükümler içerdikleri gerekçesiyle olumsuz ve dahi karşıt fikirler besleniyor olabilir. Lakin insanlık tarihine ahlak ve etik kavramını getiren dinlerin bizatihi kendisidir.

Dinin toplumların gelişim süreci içerisindeki yeri nedir?

Bugün kültürümüzün mihenk taşlarından kabul edilen Yunus Emre ve Mevlana gibi aydınların yüzyıllar önceki İslamî çerçevedeki önermeleri bugün bile karşılık bulabilmektedir. Bu da dinin toplum gelişimindeki önemini göstermektedir. Nitekim, temel içgüdüleri ve anlık reflekslerine dayalı yaşayan insanları, iyi veya kötü arzularına ulaşmak mevzubahis olduğunda dinden başka hiçbir güç engelleyemezdi. İnsanların toplumsal düzenin sağlığı için üstün bir kudrete karşı duyulan korku ve çekince dışında istekli değildir. Din öğretilerinin yayılması ve iyi-kötü benimsenmesi sonrası ahlaklar oluşmuştur. Davranışlar müeyyidelendirilmeye ve bazı haklar sözlü veya yazılı olarak normlarla (kurallarla) güvence altına alınmaya başlanmıştır.

Dinler Dönemi’nden Milletler Dönemi’ne Geçiş

Dinler döneminin etkisini kaybetmesi ve milliyetler döneminin başlamasıyla ahlak ve hukuk yalnızca din ekseninde olmaktan çıkmıştır. Böylelikle bu kavramlar daha geniş bir anlama evrilmiştir.

Barışın hâkim olduğu toplumlarda sadece doğruyu, vicdani olanı ve en uygun cezalandırmayı hedef alan yine de önceki tüm ahlaki ve örfi bilgi birikiminden yararlanan anayasalar ve kanunlar yapılmıştır. Pozitif anlamda gerçekleşen bu değişimlerin etkisiyle insanlığın zihniyeti de değişime uğramıştır. Böylelikle vicdan ve etik üzerine bir kültür oluşmaya başlamıştır. Yalnız unutmamak gerekir ki bahsettiğimiz modern çağda oluşan evrensel ahlakın kökleri dinlere dayanmaktadır. Yani insan mantığınca iyiyi ve kötüyü, vicdani olanı ve olmayanı tespit etme; kalbî ve doğaçlama sevgi, iç huzur ve empatiye dayalı erdem anlayışı dahi büyük ölçüde din felsefesinin ortaya koyduğu kimi pekişmiş öğretilerde temellenir.

Din Toplumla Güçlü Bir Bağ Tesis Eder

Tabi mevzubahis erdemlerin birtakımını ileri sürmüş olan hümanist ve fikre açık yaklaşımların, dinî doktrin ve normların yanında çok az bir popülariteye ulaşabildiğini söylemeden geçmemek gerek. Yaşanan süreci Türk tarihi özelinde incelersek özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü bir devlet yapısına sahip olması sonrasında gerek hukuken edindiği yer gerekse kalabalık bir toplumu irşat etmek için gereken pratik doktrin ihtiyacına cevap vermesiyle fıkıh öne çıkmıştır. Fıkıh alanı, zamanla elini iyice kuvvetlendirmiştir.

Dinin Sorgulanmaya Başlaması

Başlarda insan medeniyetini kuşku getirmez şekilde geliştiren ve yüzyıllar içinde zihinlerde iyice otoriteleşen dinler sonraları milliyetçilik akımının zihinlerde hüküm sürdüğü dünyada (ki hâlâ aynı dönemdeyiz) sorgulanmaya açık hâle gelmiştir. Devamında dinî doktrin dahi daha doğruyu arayış, başka deyişle “saf hakikat arayışı” üzerinden sorgulanmaya başlandığında; din öğretilerinin üstünde bir erdeme ulaşılma noktasına gelinmiştir. Kısaca modern anlamda düşünen insan dinlere karşı sempati beslemiyor olabilir ve gündem nedeniyle bu tabiî karşılanabilir. Yine de meydana gelen olumsuzluklar dinlerin insanlık adına büsbütün bir zarar teşkil ettiği kanısına vardırılmamalıdır. Zira kanımızca, salt pozitif perspektiften değerlendirildiğinde dahi ulaşılmış olunan erdemin temellerini atan ve ahlak kültürünü “birkaç sorunun sorgu, yanlışlama veya doğrulaması sonucu modern anlamda nihayete erdirilebilecek” düzeye getiren dinlere bir anlamda teşekkür etmek gerektir.

Bilim ve Din Arasındaki İlişkinin Boyutu Nasıldır?

Bilim ve din birbiri ile ilişkili birçok müşterek alana sahiptir. Sonuçta her ikisi de hayatı anlamlandırma konusunda çeşitli seçenekler sunmaktadır. Bu alanlar temelde altı madde ile açıklanabilir (Malkoç, 2017):

  1. Din, bilimin gelişebileceği kavramsal çerçeveyi sağlar.
  2. Bilim, dinin iddialarını hem doğrulayabilir hem de yanlışlayabilir.
  3. Bilim, dinin çözmeye yardımcı olabileceği metafizik problemlerle karşılaşır.
  4. Din, bilimsel teoriler arasında hüküm vermeye yardımcı olabilir.
  5. Din, bilimin açıklayıcı gücünü arttırabilir.
  6. Bilim, sonucu dini öneme sahip bir argümanın öncülünün hakikat olduğunu
    tesis edebilir.

KAYNAKLAR

Yazan: Enes KILIÇ

7 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir