Bir sanatçıyı övmek ya da yermek tabii ki onun başarısı üzerinde etkilidir. Övgünün edebiyattaki yerini anlamak açısından divan edebiyatında övgüyü amaç edinen kaside nazım şeklinin bulunduğunu unutmamak gerekir. Çünkü sanatçı da sonuç olarak insandır ve yazdığı şeyin takdir edilmesini bekler. Eserleri takdir edilen bir sanatçı yazdığı yazıların kalitesi ve değeri hususunda kendisini de ikna etmiş olur. Çünkü bir sanatçının değeri onu okuyan kitle ile birebir ilişkilidir. Az veya fazla fark etmeksizin okur kitlesi olmayan hiçbir kimse yazar olamaz.
Der-Ta’rîf-i Şehr-i Edrine bâ-Medh-i Sultân Ahmed Hân İncelemesi için tıklayın
Belirli bir okur kitlesine ulaşan yazarlar yaptıkları işin doğruluğu ve devamı konusunda kendilerini daha motive hissederler. Aksi takdirde ne kadar iyi bir edebi zevke sahip olunursa olunsun okur kitlesine ulaşılamadığında, bu durum sanatçının yeni yazılar kaleme almak konusundaki isteğini törpüleyecek bir duruma evrilebilir.
Bir yazarın yazdıkları hususunda eleştirilmesi ise hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahiptir.
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki bir yazar eleştiriyorsa kitapları okunuyor demektir. Bu da belirli bir okur kitlesine ulaştığı anlamına gelir. Yazar yapıcı eleştirileri kendisini geliştirmek için bir fırsat olarak gördüğünde bu onun edebî yönünü yükseltmesi açısından yeni fırsatlar doğuracaktır. Tabii ki herhangi bir yazar haksız ve aşırı eleştirilerle muhatap olduğunda bu, onun yazma isteğini köreltebilecek bir raddeye ulaşabilir. Örneğin Garip şiiri ilk ortaya çıktığında Garipçilerin yapmak istediğini anlamayan bazı kesimler, onları çok ağır bir şekilde eleştirmiştir. Ancak bu durum karşısında yılmayan Garipçiler kendilerini Türk edebiyatının önemli topluluklarından biri olarak edebiyat tarihine yazdırmıştır. Bununla birlikte yoğun ve hoşgörü içermeyen eleştirilere maruz kaldığı için yazarlık kariyerini noktalayan isimler de yok değildir.
Övgü Şiirleri: Kasideler
Türk edebiyatında övgü denildiğinde akla gelen ilk kavram kasidelerdir. Kasideler divan edebiyatında şairlerin yaratıcıyı, peygamberleri, bir devlet büyüğünü, bir din büyüğünü vb. övdükleri şiirlerdir. Hatta şairler fahriye adı verilen kasideler ile kendilerini de överler. Türk edebiyatında bu türün en önemli temsilcisi Nef’i olup o yazdığı fahriyelerde kendisini söz ülkesinin sultanı olarak tanıtmaktadır. Nef’i Türk edebiyatında kaside denince de akla gelen ilk şairdir.
Allah’ın birliğini anlatan kasidelere tevhit, Allah’a yakarış içeren kasidelere münacat, Hz. Muhammed sevgisini anlatan kasidelere naat denir. Devlet büyükleri ise kasidenin ana bölümü olan methiyede övülür.
Türk edebiyatında en ünlü kasideler Hz. Muhammed’i övmek için yazılan Vesiletü’n-Necat ve Su Kasidesi adlı eserlerdir. Vesiletü’n-Necat, Süleyman Çelebi tarafından yazılmış ve Türk kültüründe “Mevlit” olarak bilinmiş, Anadolu öğretisinde geleneksel bir dinî metin hâlini almıştır. Su Kasidesi ise Fuzûlî tarafından yazılmıştır.
Kasideler, aa-ba-ca (…) uyak şeması ile yazılır. Bu açıdan gazele benzer. Genellikle kasideler 33-99 beyit arasında bir uzunluğa sahiptir. Türk edebiyatında kaside denilince akla Ahmet Paşa, Nef’î, Fuzûlî ve Bâkî gelir.
Nef’î’den bir kaside örneği:
Der-Ta’rîf-i Şehr-i Edrine bâ-Medh-i Sultân Ahmed Hân İncelemesi
Edirne Şehrengizi veya Sultan Ahmet Han Kasidesi olarak da bilinen ve bercestelerle dolu bu eser Nef’î tarafından yazılmıştır.
Şair, Edirne şehrinin güzelliğini anlatırken hangi unsurlardan yararlanmıştır?
Şiirde Edirne şehri bir cennete benzetilerek bu cennetin (Edirne’nin) gül bahçesi kadar güzel olduğu belirtilmektedir. Şehirde bulunan Osmanlı padişahının sarayı ise yine cennetin bir parçası olarak betimlemekte hatta bu saray Kabe’nin üzerinde bulunduğuna inanan kutsal Beyt-i Ma’mûr ile karşılaştırılmıştır. Sarayın zemini ise Kabe’nin zemini gibi cennet bahçesi bir alan olarak ifade edilmektedir.
Şiirde, Edirne’nin etrafının nehirlerle çevrili oluşuna gönderme yapılarak Edirne şehri yeşili ve nehirleri ile doğal bir cennet olarak tasvir edilmektedir. Ayrıca ırmak kenarlarındaki yeşillikler ve ırmağın şehre kattığı güzellik anlatılmakta, binaların ırmak üzerindeki yansımaları edebî bir dille aktarılmaktadır.
Bu betimlemeler kasidedeki şu beyitlerde bulunmaktadır:
Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i Me’vâ mıdır? Anda kasr-ı pâdişâhî cennet-i a’lâ mıdır? Beyt-i Ma’mûr-ı felek mi ol fezâda ol sarây Yâ zemîni cennet olmuş Kâ’be-yi ulyâ mıdır? Cûylar mı devr iden tarf-ı çemen-zârın yahûd Mâ’i pervâz ile kat’ olmuş yeşil hârâ mıdır? Sebz ü hurrem bir fezâ mı her kenâr-ı cûy-bâr Yâ miyân-ı cûda aks-i künbed-i hadrâ mıdır? Hıfz içün yahûd vücûd-ı pâdişâhı cûylar Pâsbân-ı genç-i devlet olmuş ejderhâ mıdır?
Metinde şair, I. Ahmed’i nasıl övmüştür?
Bu kasidede Sultanahmet özellikle adaleti yönüyle övülmekte ve yüce bir adalet duygusuna sahip olduğu betimlenmektedir. Ayrıca hüsnütalil yapılarak Edirne şehrinin bu kadar güzel olmasının sebebi de padişahın buradaki güneş gibi varlığı olarak gösterilmiştir. Ayrıca padişahın son derece dinine düşkün bir kişi olduğu aktarılarak bu durumun şehre ve devlete ayrı bir güzellik kattığı anlatılmaktadır. Padişahın saltanatı ayın parlaklığına vurgu yapılarak yüceltilmektedir. Ayrıca padişah kudreti ile de İskender’e benzetilmektedir.
Yohsa şimdi eyleyen âb u hevâsın terbiyet Âfitâb-ı devlet-i şâh-ı cihân-ârâ mıdır? Ya’ni Sultân Ahmed-i âdil ki ferş-i dergehi Arşdan a’lâ değilse çarhdan ednâ mıdır? Şâh-ı dîn-perver ki teşrif-i kudûmiyle zemîn Arşa nâz eylerse istignâsı istignâ mıdır? Mâh-ı mülk-ârâ-yı devlet kim fürûğından felek Mihrini fark eylemez pinhân mıdır peydâ mıdır? Çarh ana ta’zîm idüp İskender-i Sânî dimek Şânına nisbet meğer bir medh-i müstesnâ mıdır?
KAYNAKLAR
Köprülü, M. F. Osmanlı şiirinde Edirne.
Aydemir, Y. (2002). Türk Edebiyatında Kaside. Bilig, (24), 133-168.
MEB 10. Sınıf Ders Kitabı
Tulga, O. C. A. K. (2002). XVII. Yüzyıl Şâiri Nef’î ve Kaside. Türkbilig, (3), 63-82.
Bu yazının tüm hakları simitcay.com’a aittir.


[…] hayal dünyaları kurar. Fuzûlî’nin en önemli eserlerinden biri de Su Kasidesi adlı naattır. Su Kasidesi ya da Kasîde Der Na’t-ı Hazret-i Nebevî yüzyıllardır sevilerek okunan […]
[…] nedenle konuyla ilgili farklı görüşler vardır. Mehmet Fuat Köprülü’ye göre, söz konusu kaside III. Alâeddin (1297-1302)’e, Dehhânî’nin şiirlerini değerlendiren başka bir […]
[…] Galib gerek Dîvân’ında bulunan kasidelerde gerekse Hüsn ü Aşk mesnevisinde sanat anlayışı hakkında bizlere ipuçları vermiştir. […]
[…] ve kasidelerini Divan’ında […]
[…] bir edebi tür hâline dönüştürmede büyük bir başarı elde etmiştir. Bunda özellikle kaside geleneğinde meydana gelen değişme ve itibar kaybının etkisi söz konusu olmuştur. Çünkü […]
[…] birini çıkarmıştır. Fuzûlî gazel ve mesnevilerdeki yetkinliğinin yanında ayrıca usta bir kaside şairidir. Su, hançer ve gül redifli kasideleri şairin en sevilen şiirlerinden olmuştur. […]
[…] kaside […]
[…] adamlarına tanıtmaya muvaffak olmuştur. Baki, önce kendi hocalarına ithaf ederek bazı güzel kasideler yazmış ve onun bu kasideleri büyük sanat müjdeleyen eserler sayılmıştır. Örneğin; […]
[…] estetik, edebî ve zihinsel bir incelikle yeniden yorumlamasıdır. Mizah Türk edebiyatında bir kaside türü olan hicivlerden başlayarak yüzlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Öyleyse mizah […]
[…] dikkate alırsak, artık çıraklık safhasını aşmış bir şairdir. Şehid Ali Paşa’ya üç kaside sunan Nedim’in ilk kasideleri, Paşa’ya sunduğu bu kasidelerdir. Bu […]