Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından yazılan ve edebî çevrelerde “huzuru arayan bireylerin romanı” olarak bilinen bir karakter romanıdır. Huzur ve huzursuzluk hissettiren durumlar arasındaki ikilem ve çatışmayı Mümtaz ve Nuran‘ın aşkı ekseninde işler. Kısacası romanda anlatıcı, iki dünya savaşı arasında kalan trajik yaşam öykülerine felsefi bir ayna tutar. Romanda Mümtaz’ın eski kültür değerlerine ilgi duyması ve onlardan hoşlanması çıkışsızlık içerisindeki benliğinin geçmişe sığınışını yansıtır. Eserin diyalog kısımlarına kahraman, geneline ise tanrısal bakış açısı hâkimdir.
Huzur Romanının Özeti
Huzur romanı Mümtaz’ın babasının yemek yediği esnada kapıyı çalan bir Rum tarafından öldürülmesi ile başlar. Bu sırada şehir bombalanmaktadır. Mümtaz’ı babasının ölümü derinden etkiler. Buna kısa süre sonra annesinin de ölümü eklenir. Bu sebeple Mümtaz, yaşadığı bu kötü dönemi hayatı boyunca zihninde baskılar.
Annesi ölen Mümtaz artık amcasının oğlu İhsan’ın yanındadır. İhsan ve karısı Macide onu çok iyi yetiştirir, kültürlü biri olması için büyük emek harcarlar.
Mümtaz artık genç bir adamdır. Bir gün vapurda Nuran adında eşinden henüz boşanmış kültürlü bir hanımefendi ile tanışır. Vapur’dan indikleri zaman Mümtaz, Nuran’ı takip eder. Eski eşini farklı bir kadınla gören Nuran’ın yaşadığı trajediye tanık olur.
Zamanla Mümtaz ve Nuran buluşmaya başlar. Her ne kadar Mümtaz, Nuran’a âşık olsa da Nuran kendisinin Mümtaz’a uygun olmadığını düşünmektedir. Kendisi evlenip çocuk sahibi olmuş ve boşanmış bir kadındır. Mümtaz ise daha çok gençtir.
Günler geçtikçe Mümtaz ve Nuran’ın aşkı derinleşir, ikili birbirleriyle özel zamanlar geçirmeye başlar. Böylelikle Nuran’ın bu aşka olan inancı artar. Ancak Mümtaz ve Nuran evlenme kararı alsalar da Nuran’a üniversite yıllarından beri saplantılı bir aşk besleyen Suat, onlara rahatsızlık vermeye başlar. Hatta bir dönem Mümtaz, Nuran’ın kendisinden uzaklaşıp Suat’la zaman geçirdiğini dahi düşünür. Fakat zamanla araları yeniden düzelir.
Mümtaz ve Nuran, birbirleri ile evlenmeye karar verip nikâh işlemlerini başlatır. Fakat tam bu esnada çiftin evde olmadığı bir vakitte saplantılı âşık Suat, Mümtaz’ın evinde kendisini asar ve ölür. İhsan sayesinde Mümtaz cinayetle yaftalanmaktan kurtulur. Ancak Nuran bu denli trajik bir olayı kaldıramayıp Mümtaz’dan ayrılır.
Yaklaşık bir yıl kadar sonra İhsan’a ilaç almak için dışarı çıkan Mümtaz, Nuran’ın eski eşiyle barıştığı haberini alır. Ciddi bir ruhsal sarsıntı yaşar. Hatta Suat’ın hayaliyle yüz yüze geldiği halüsinasyonlar görür. Eve geldiğinde radyo açıktır. Radyoda, II. Dünya Savaşı’nın başladığı anons edilmektedir.
Huzur Romanı Karakterleri
Bu bölümde Huzur adlı metindeki kişilerin özelliklerini belirleyerek tip veya karakter olup olmadıklarını belirleyeceğiz. Öncelikle karakter ve tip mevzusuna değinelim. Huzur, kesinlikle Türk edebiyatında karakterleri en iyi yansıtan ve ana şahıs kadrosunun tamamı karakterlerden oluşan romanların başında gelir. Öyle ki Mehmet Kaplan bu eseri karakter romanı olarak tanımlar.
- Mümtaz: Hayatı trajik bir ölümlerle başlayan acılarla olgunlaşmış bir gençtir. Nitekim anne ve babasının ölümü onu sahiplenme duygusunu tadabileceği incelikli bir sevgi yaşama arayışına iter. İşte böyle bir dönemde kendisinden yaşça büyük bir kadın olan Nuran’a âşık olur. Aşkı için tüm badireleri göze alan bir tiptir. Ancak tüm iyi niyetine rağmen hayal ettiği mutlu yuvayı kuramaz. Mümtaz iki dünya savaşı arasında trajedi ve umut arasına sıkışan modern bir birey ve karakterdir.
- Nuran: Mümtaz’ın âşık olduğu bir çocuğuyla eşinden ayrı yaşayan bir kadındır. Zamanla Mümtaz’ın aşkına yanıt verse de Suat’ın intiharıyla Mümtaz ile evlenmekten vazgeçer. Kısacası Nuran, romanda aşk ve mantık ikilemini yaşayan bir karakterdir.
- İhsan: Yetim ve öksüz kalan Mümtaz’ı büyüten ve onu kültürlü bir insan olarak yetiştirmek için her türlü çabayı gösteren iyi kalpli bir karakterdir.
- Suat: Romanda nihilist kimliğiyle ön plana çıkan bir karakterdir. Dünya ve varlığa karşı inancını kaybetmiş ve Nuran’a karşı saplantılı hisleri onu intihara sürüklemiştir.
Mümtaz ve Nuran’ın Aşkı
Mümtaz ve Nuran’ın aşkı, aslında bir gönül ilişkisinden ziyade bir ihtiyaç paradigmasında oluşmuştur. Böylelikle Mümtaz, erken yaşta kaybettiği ebeveynleri sebebiyle ihtiyaç duyduğu şefkati Nuran’da aramıştır. Nuran ise ilk eşinden görmediği değeri, Mümtaz’ın naif tavırlarında bulmuştur. Nitekim Nuran’ın Mümtaz ile olan aşkı için çok da cesur olmaması buna bağlanabilir.
Kısacası bu ikilinin arasındaki ilişkinin boyutu bağlanma basamağında kalmıştır. İhtiras ve özümseme boyutları bu ilişkide daima eksiktir. Bu sadece bu iki karakterin değil, II. Dünya Savaşı yıllarındaki dünya düzeninin genel bir problemidir.
Tüm dünyanın büyük bir dünya savaşı ile imtihan olduğu bir dönemde, Mümtaz ve Nuran aşkı da sadece bireysel değil sosyal sınamalardan da geçmiştir. Romandaki bireyler arasında hâkim olan ilişkiler arada kalmışlığın etkilerini süreğen bir şekilde yansıtır. Mümtaz ve Nuran arasındaki ilişki de bu bağlamdadır.
Romandaki korku
Huzur, korkulardan beslenen bir romandır. Nitekim romandaki olay örgüsü içerisinde karakterlerin eylemlerinin üzerinde hep bir korku baskısı vardır. Bu baskı zaman zaman psikolojik problemlere varan bir seviyeye çıkar. Nitekim Ali Algül (2019), bunu şu şekilde anlatır:
Romanın başat kahramanı olan Mümtaz, korkularıyla birlikte yaşar. Kendisinin savunmasız biri olduğunu vurgulayan Mümtaz’ın korkuları babasının ölümüyle başlar ve yaşamı boyu devam eder. Kurtuluş Savaşı yıllarında çocukluğunu yaşayan Mümtaz, savaşın insanlar üzerinde bıraktığı korkulara ve yitimlere küçük yaşlarında tanıklık eder. İlerleyen yaşlarında hasta İhsan’ın her an öleceği korkusunu yaşar. Mümtaz âşık olduğu Nuran’la en iyi olduğu zamanlarda bile onu yitirme korkusunu en derinden yaşar. Romanın önde gelen kahramanlarından Nuran da hem kızı Fatma için hem de Mümtaz için korku içindedir.
Ali Algül
Mümtaz, Nuran ve Suat Üçgeni
Ahmet Hamdi romanlarını okurken unutmamamız gereken önemli hususlardan biri, sanatçının bir edebiyat profesörü olmasıdır. Nitekim onun romanlarındaki her dil üslup özelliğinin arkasında bir fikir ya da teknik mevcuttur. Kısacası Ahmet Hamdi’nin üslubu tesadüfi keşiflerle ilerlemez. İşte Mümtaz, Nuran ve Suat aşkı da özellikle kurgulanmış bir üçgendir.
Bu aşk üçgeni birbirinden ilginç özellikleri olan karakterlere tanıklık eder. Nitekim Mümtaz şefkati arayan bir adam, Nuran kendini değerli hissetmek isteyen bir kadın, Suat hayatı anlamsız bulan bir nihilisttir. Yani bu karakterlerin hepsi romanda kendi rollerini oynar. Bu karakterler, kendilerinde olmayanları karşısındakilerde bulma çabasındadır. Bu da huzuru ararken huzursuz olmalarına neden olur.
Öz bir ifade ile Mümtaz, Nuran ve Suat âdeta bir huzursuzluk üçgenidir. Çünkü bu karakterler hiçbir zaman farklı bir karakteri özümsemeyecek kadar bencildir. Sibel Yılmaz, Mümtaz karakterini şu şekilde anlatır:
Mümtaz İstanbul sokaklarında gezintiye çıkarken Tanpınar, bilinç akışı tekniğini kullanarak Mümtaz’ın düşüncelerine, hayallerine sızar ve böylece romanda reel zamandan bir yıl öncesine geri dönülür. Bu geriye dönüş sayesinde Mümtaz’ın geçmişi ve büyük aşkı Nuran’la yaşadıklarını öğreniriz. Bir yıl önce Mümtaz, bir mayıs sabahında Ada vapurunda Nuran’la tanışmıştır. İstanbul’un tarihî mekânlarını gezerek, Boğaziçi’nde mehtabı seyrederek, klasik Türk musikisinden bahsederek geçirilen bir yaz mevsiminden sonra Mümtaz ve Nuran araya giren engeller yüzünden ayrılmıştır. Nuran’ı unutamayan ve ayrılık acısı çeken Mümtaz, bir yandan da İhsan’ın hastalığına üzüldüğü ve kapıda bekleyen dünya savaşının tedirginliğini yaşadığı için huzursuz bir ruh hali içindedir.
Sibel Yılmaz
Mümtaz Karakteri
Mümtaz karakteri, Huzur romanının başkahramanıdır. Aynı zamanda romandaki çatışmaların merkezindeki şahıstır. Mümtaz, Türk edebiyatında en derin tahlil edilen karakterlerdendir. Baba ve annesini çok erken yaşlarda kaybetmesi ondaki güven-güvensizlik çatışmasını yaşamsal bir sorun hâline getirmiştir. Nitekim bu durum, Mümtaz’ın kendini her zaman diğer insanlara karşı eksik hissetmesi ile sonuçlanmıştır. Bu sebeple Mümtaz, yaşadığı gönül ilişkilerinde daima yitik bir benlik algısına sahiptir. Bu yitik benlik algısı sadece psikolojik bir buhrana işaret etmez. Ayrıca Mümtaz’ın sürekli kendini gerçekleştiren olumsuz kehanetleri içerisinde kalmasına neden olur. Bu açıdan mümtaz Mai ve Siyah’taki Ahmet Cemil’e benzer. Bu durum Nezahat Özcan tarafından şu şekilde ifade edilmiştir:
Halit Ziya, Ahmet Cemil aracılığıyla dönemin matbuat ve edebiyat hayatına yoğunlaşırken, Tanpınar, Mümtaz dolayısıyla olabildiğince sanat, kültür, edebiyat ve kısmen de Türkiye’nin ekonomi, üretim ve toplumla ilgili meselelerine açılmıştır. Bu perspektifin Ahmet Cemil ve Mümtaz’daki yansımaları, kahramanların benzerliklerini ortaya koyduğu gibi, tabii olarak yaşadıkları dönem farkından kaynaklanan ayrılıkları da meydana getirecektir. Her iki kahraman da, Türk romanının unutulmaz estet-şair karakterleri olarak Türk roman tarihindeki yerlerini almıştır.
Nezahat Özcan
Huzur Romanı İçerisindeki Çatışmalar
Huzur romanı bir karakter romanı olmasının yanında bir çatışma anlatısıdır. Yukarıda üç temel karakterin yaşadığı çatışmaların iz düşümlerini incelemiştik. Romandaki çatışmaları şu şekilde özetlemek mümkündür:
- Kaybetme ve sahip olma çatışması,
- Çıkışsızlık sebebiyle oluşan huzur ve huzursuzluk çatışması,
- Umut ve umutsuzluk.
Bu çatışmaların içerisinde en geniş kapsamlısı çıkışsızlıktır. Çıkışsızlık roman kahramanlarının üzerine derin bir huzursuzluk olarak çökmüştür. Nitekim Ahmet Hamdi romanda, bir türlü hayat karşısındaki konumunu belirlemeyen bireylerin sürüklenişini anlatmıştır. Bunu yaparken aslında yaşamanın temelindeki kaybetme ve sahip olma güdüsünü etkili bir dille ele almıştır.
Suat’ın Mektubu
Suat’ın Mektubu, Huzur romanının nihislist karakteri Suat’a ait mektupları içeren bir yapıttır. Bu yönüyle Türk edebiyatındaki en ilginç kitaplardan biridir. Nitekim Ahmet Hamdi, Suat karakterini Huzur’da yerince tahlil edemediğini söylemiştir. Bu sebeple bu roman kahramanına ait derinleşmeyi farklı bir kitapla gerçekleştirmiştir.
Eser, yazarın ölümünden sonra bulunmuştur. Ahmet Hamdi hayattayken bu kitabı yayımlamamıştır. Daha sonra İbrahim Şahin ve Handan İnci’nin çabalarıyla kitap 2018 yılında edebiyat dünyası ile buluşmuştur. Bu kurmaca mektuplar, sanatçının derin felsefi yönünü yansıtması açısından oldukça önemlidir.
Huzur Kavramı
Türk Dil Kurumuna göre huzur kelimesi “dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç” ya da “makam, padişah katı” anlamlarına gelmektedir. Kelime etimolojik olarak Arapça kökenli olup ḥḍr kökünden türemiştir. Bu dilde “hazır bulunma, var olma” anlamlarındadır.
Edebiyat açısından bakılınca huzur kavramı, genellikle mutluluk ve mutsuzluk arasındaki çatışmayı ima eder. Özellikle pozitivist felsefe ile romantik bakış açıları arasındaki ayrıksılığın bir sonucudur. İnsanın temel bir güdüsü olan mutlu bir yaşam isteği huzur ve huzursuzluk arasındaki çatışmanın temel kaynağıdır.
Huzur isteği edebiyat ve felsefede çok eski bir konudur. Öyle ki eski Yunan’da mutluluğu amaçlamak için Stoa felsefesi ortaya çıkmıştır. Stoacılar dünyadaki huzur-huzursuzluk ikileminin anlamın acıdan doğması sebebiyle ortaya çıktığını düşünür.
Huzur romanı hangi dönemde yazılmıştır?
Huzur romanı, 1940-1950 arası II. Dünya Savaşı Etkisindeki Cumhuriyet Dönemi romanı örneklerindendir. Tam yazılma tarihi 1948’dir. Dünyada bu dönem edebiyatına “Baby Boomers Edebiyatı” ya da “X edebiyatı” adı da verilmektedir.
Roman, X kuşağı olarak adlandırılan ve 1946 ila 1964 arasındaki kuşağı ifade eden dünya görüşünü Türk edebiyatında en güzel anlatan eserdir. Bu açıdan Huzur romanı, sosyolojik açıdan da önemli bir üründür.
Kaynakça
Somuncu, S. (2011). Huzur İle Huzursuzluk Ekseninde Tanpınar’ın Roman Kişileri Üzerine Bir İnceleme. Journal of Social Sciences/Sosyal Bilimler Dergisi, 4(6).
Tural, S. (2010). Huzur Romanında Nihilist bir Karakter: Suad. Turkish Studies: International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 5, 1488-99.
[…] Huzur Romanı: Özeti, Karakterleri, Bakış Açısı ve İncelemesiHuzur Romanı: Özeti, Karakterleri, Bakış Açısı ve İncelemesiyonetici1 tarafındanHuzur, Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından yazılan ve edebî çevrelerde "huzuru arayan bireylerin romanı" olarak bilinen bir karakter romanıdır. Huzur ve huzursuzluk hissettiren durumlar arasındaki ikilem… […]
[…] yetebilmesi, erdemli bir hayat sürmesi anlamına gelmektedir. İnsanın iç dünyasını, huzurunu yakalamayı amaçlar stoa düşünce. Bu da ancak dış dünyanın etkisinden kendisini […]
[…] bir denizi seyretmek birçok insan için ruhunu dinginleştiren ve ona huzur veren bir […]