İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Islak Tezgâh – Alper Sadıç

Yazar Alper Sadıç’ın 7. kitabı Islak Tezgâh, 25 minimal öyküden oluşmaktadır. Mythos Kitap aracılığı ile yayımlanan eser 99 sayfadan ibarettir. Mark Twain’in “Çok vaktim yoktu. Bu yüzden uzun yazdım!” ifadeleri ile ön söze başlayan yazar, kitabı yazarken nasıl bir yol izlediğini bu söz aracılığıyla okura ilan etmiştir. Kitap “Ben” ve “O” isimli iki ana bölümden oluşur. “Ben” bölümünde 11, “O” bölümünde ise 14 minimal öykü vardır. Yazarın anlatıcı türlerine göre yaptığı bu tasnifinin altında kuşkusuz başka mesajlar da yer almaktadır. “Ben” kısmının hem öykü sayısı hem de sayfa sayısı açısından “O” bölümünden eksik olması, yazarın kendinden daha çok başkalarını ön planda tuttuğunun bir işareti olabilir.

Kitaba ismini veren ve aynı zamanda kitabın ilk öyküsü olan Islak Tezgâh, bir annenin evladı için düştüğü zor durumu gözler önüne sermektedir. Çocuğun “Çünkü benim annem bir balıktı. Sudan çıkmış, yaşatmak için debelenen bir balık…” sözleri, bu fedakârlığın dile getirilişidir. Burada “yaşatmak için” ifadesi insanı fikirsel bir yolculuğa çıkarır. Bir anne kimi yaşatmak ister? Annelerin çocuklarını yaşatması, insanlığın yaşamasına vesile olur. Öyleyse bunun hangi yöntemle olduğunun bir manası yok mudur?

Rüyanın Gölgesinde öyküsü, rüyasında ölüme şahit olan birinin uyandığında ölüme uyanmasını anlatır. Rüya, yaşam ve ölüm iç içe geçmiştir. Bir İkindi Vakti öyküsünde deprem travmasını yaşayan bir bireyin yanılsaması okura aktarılır. Göçmen Kuşlar hikâyesi göçemeyen bir kuşun öyküsünü aktarır. Kısır Döngü öyküsünde “…sırsız bir ayna olmalıyım. Bakan, kendini değil ötesini görmeli bende.” ifadeleri ile öteleri görmek adına bir yol açılır. Antik Havuzda Cinayet öyküsü ölümü, ölecek olanın dilinden anlatır. Sağır öyküsü “O gün sadece ses ölmüştü.” cümlesi ile okurda bir şok etkisi yaratır. Bina isimli öykü bir arkadaşlık özleminin trajedisidir. İnsanın başına zamansızca her şeyin gelebilme ihtimalini sürükleyici biçimde yansıtır. Uykusuzluk metni uykusunun peşinde koşan bir adamın yanlış bir yolculuğa çıkışını anlatmaktadır. Yazarın Bahçe Evi eserinden alınan Av öyküsü bir çocuğun rüyada babasıyla, gerçekte annesiyle yaşadığı yanılsamayı aktarır. “Ben” bölümünün son öyküsü olan Canlılar Niçin Yaşar? metninde ise kargalar ve martıların yaşam biçimlerine odaklanılır. Yazarın betimlemeleri yer yer Sait Faik tadı vermektedir.

“O” bölümünün ilk öyküsü Dört Çeyrek Altın metnidir. Öykü, ters köşe bir sonla bitmektedir. Yaşlı kadın Muteber’in hikâyesi baştan sona insanı tedirgin eden grotesk bir çizgide ilerlemektedir. Seni Çok Bekledim öyküsü dizi çekimlerinin aksaklıklarını iki arkadaşın gözleminden anlatan bir metindir. Bu öykünün ismi birkaç anlam taşır. Bu isimle hem metindeki dizinin ismine atıf yapılır hem de Hilmi ile Yavuz arasındaki çatışma unsuru ön plana çıkarılır. Kadın Eli öyküsü talihsiz bir kadının acısını anlatır. Altı ay içinde kızını, eşini ve annesini kaybeden bir kadının buhranı yazar tarafından ayrıntılı biçimde tahlil edilir. Açgözlü hikâyesinde bir çocuğun çok sevdiği kazının trajik sonu aktarılır. Mavi Nehir hikâyesinde bir sinekten yardım alan doktorun minimal öyküsü anlatılır. Bir Tel Kopar öyküsü, bir tiyatro sahnesini okura öykü gibi sunup sonrasında okuru rüyasından uyandırır. Taksonomik Bariyer isimli hikâyede iki ayrı öykü iç içe anlatılır. LSV isimli bir hastalık, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemik hastalık olarak ilan edilmiştir. Diğer öykülere göre bu öyküde daha fazla terimsel ifadeler kullanılmıştır. Tuzak hikâyesinde kendi kurduğu tuzağa düşerek parmağından olan bir adamın öyküsü anlatılır. İyonya’dan Türk Toprağına metni Nazilli ilçesinin satır aralarından bahseder. Yazar hayatın akışını, insanın hâllerini en ince ayrıntısı ile okurun gözünde canlandırır. Yazar bu öyküde betimleme anlatım biçimini satırlara ilmek ilmek işlemiştir. Tasma öyküsünde küçükken köpeği zehirlenen çocuk kalpli birinin terminalde gördüğü bir köpeğe bakarak mazisini hatırlaması anlatılmıştır. Çocukluğum Henüz Sıcak hikâyesinde de çocukluğa dair bir uzanış vardır. İki erkek kardeşin mazide yaşadıkları domuz macerası oldukça heyecan verici bir üslupla dile getirilmiştir. Dersaadet öyküsü bir adamın eşiyle tartışmasından sonra evdeki kanepede uykuya dalıp gördüğü rüyada evine gidebilme endişesini anlatır. Onu bu kâbustan eşi uyandıracaktır. Yazı isimli öykü bir adamın kendi mezarının başında verdiği mücadeleyi anlatır. Öyküde gerçek, rüya, ölüm iç içe geçmiştir. Toz hikâyesinde ise bir intikamın ironisi aktarılır.

Alper Sadıç’ın öyküleri genellikle iç ya da dış mekânın manzarası ile başlar. Sonrasında Çehov’un öykücülüğüne benzer biçimde doğrudan konuya girilir. Nihayetinde çoğu zaman beklenmeyen bir sonla biter. Yazar bu kitabındaki öykülerde genel olarak rüya, ölüm, çocukluk, travma temaları üzerinde durmuştur. Öykülerinin genelinde gerçeklik algısı ile rüya iç içe geçmiştir. Ölüm ise çoğu zaman sürpriz bir son olmuştur. Ölüm zaten başkaları için gerçekliğini kabul edip kendi hayatımızda sürpriz olarak gördüğümüz bir yanılsama değil midir?

Dr. Tolga Alver

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir