Türk edebiyatında aşk şiiri denince akla gelen birçok isim var: Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Özdemir Asaf, Ataol Behramoğlu, Ümit Yaşar Oğuzcan vb. Bu yazımızda Türk edebiyatındaki aşk temalı şiirlerden en güzel pasajları bulacaksınız.
Türk edebiyatında aşk dendiğinde Nazım Hikmet‘in “Seviyorum Seni” şiirinin yeri başkadır.
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni (...)
Edebiyatımızda imkânsız aşk temasını en iyi anlatan şairlerin başında Cemal Süreya gelir. Nitekim şair duygularını “Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı” şiirinde öyle ifade eder.
Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yalnız seni, yalnız senin gözlerini (...)
Aşkın içindeki sitemin ilacı zamandır. Bu duyguyu en güzel aktaran şairlerin başında Ümit Yaşar Oğuzcan gelir. Şair sevgilisine “Bir Gün Anlarsın” adlı şiirinde şu mısralar ile seslenir:
Uykuların kaçar geceleri Bir türlü sabah olmayı bilmez Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar, ne yastık Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın Onun unutamadığın hayali Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine Sevmek ne imiş bir gün anlarsın (...)
Oğuzcan unutulan eski hatıraları da en güzel betimleyen birkaç isimden biridir Türk edebiyatında. Şair bu duyguyu bize “Beni Unutma” şiirinde şu şekilde iletiyor:
Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma (...)
Aşk deyince özneler nesneler birbirine karışır. Nitekim Ataol Behramoğlu en güzel teşhisi ortaya koyar: Aşk İki Kişiliktir.
Değişir rüzgarın yönü Solar ansızın yapraklar; Şaşırır yolunu denizde gemi Boşuna bir liman arar; Gülüşü bir yabancının Çalmıştır senden sevdiğini; İçinde biriken zehir Sadece kendini öldürecektir; Ölümdür yaşanan tek başına Aşk iki kişiliktir. (...)
Bir de trajik aşk hikâyelerini anlatan şiirler vardır tabii. Tıpkı Orhan Veli’nin Anlatamıyorum şiiri gibi.
Ayrıca hikâyeli şiirler deyince Cemal Süreya ile Sezai Karakoç arasındaki bir aşk üçgenini konu aldığı söylenen “Mona Rosa” şiirini tabii ki zikretmeden olmaz.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister. Ah senin yüzünden kana batacak. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. (...)
Hikâyeli şiirler arasında bir de Lavinia şiiri var tabii. Ayrıca Özdemir Asaf‘ın bu şiiri Türk müziğinin de unutulmaz parçalarından biri.
Sana gitme demeyeceğim. Üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar. Yanımda kal. Sana gitme demeyeceğim. Gene de sen bilirsin. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, İncinirsin. (...)
Aşk Şiiri Antolojisinden Özgün Şiirler
Sitemize ve dergimize gönderilen çok sayıda aşk şiiri arasından beğendiklerimizi bu bölümde paylaşıyoruz. Siz de kendi şiirinizin burada yayımlanması için öneride bulunmak isterseniz, şiirinizi yonetici@simitcay.com adresine gönderebilirsiniz.
Büşra Eraltuğ‘un “Anıların Masalı” adlı şiirinde silinmeye çalışılan hayal kırıklıkları karşımıza çıkıyor:
ANILARIN MASALI Geç kaldık git demeye Çok geç vazgeçmek için Vakit alışma vakti Sensizliğe Bizsizliğe Vakit karanlık Gemiler geçmiş gönlümün sahilinden Aynalar kırılmış göz bebeklerimden Üstelik kalbim paramparça kalmış Şimdi bizden kalan tek şey anılar O her aklıma geldiğinde canımı yakan anılar Senin hiç aklına gelmeyen Benimse hiç aklımdan gitmeyen anılar Ölümlü dünyada ölümsüz olan anılar Kimi güzel kimi kötü Kimi mavi kadar özgürlük kokan Kimi siyah gibi yasa boğan Çok geç unutmak için Kışın donduran soğuğu Yazın kavuran sıcağı Biz yanan bu ateşin içinde kavrulduk Beraber… Yana yana… SEN BEN BİZ Beraber boğulduk O ıssız dediğimiz denizin sularında Kafa tutmak istediğimiz dalgalarla savaşırken Ayrıldı ayrılmaz sandığımız ellerimiz Bir daha hiçbir araya gelmemek üzere… Sahi hangi masal yazar bizi bir kez daha Hangi romana konu olur sevdamız Hangi şarkıya ilham verir kalp atışlarımız Biz bittik Bir daha kavuşmamak üzere… Siz başladınız Bir daha ayrılmamak üzere… Büşra Eraltuğ
Metin Kaplan, aşkı kısa ve öz bir anlatımla şu şekilde betimliyor:
Koca bir dağın tepesinde Bir deli rüzgar eser başında Saçların şaha kalkmış Boynu bükük bir gül durur şakağında Mezar olmuş gamzen Palamut yeşili gözlerinden Sicim sicim dökülen gözyaşına Karanlık, dar, patika bir yolda Göğsüme saplanan dikenler Kan kusmuşum her taşa İşte yanındayım, burdayım Tüm ruhumla dimdik ayaktayım Metin Kaplan
Arya Dırdıroğlu‘nun “Çarmıhtaki Bekleyiş” adlı şiiri aşkı şiirsel düşünüşüyle yani derin imgeleriyle zorlu bir muhasebe süzgecinden geçiriyor.
ÇARMIHTAKİ BEKLEYİŞ Çarmıha gerilmiş ruhumun eliydim. Bu topraklarda yürüyen karıncanın feryadı gibiydi seslenişlerim. Nasıldı nefes almak, unutulmaya yüz tutmuş iken, bilemezdim. Git dedim, gelemeyecek kadar uzağa, Bir daha dönülemeyecek kadar güzel baharın kurtuluşlarına, Ufukların ardında bıraktığı, müthiş kızıllığına. Umutların ardında kaldı tek bir kırıntı. Buna tutunacak kadardı, çaresizliğin getirdiği son dem sıkıntı. Yok olmakla var olmayışın arasında kaldı her bir parçası. Koydu elinin yüreğinin ortasına, mahşer gibi kalabalık, kimsesizlik gibi yalnızlığın lügatında. Gelen giderdi, gidenin dönmediği bu coğrafyada. Akıp giden yalnızca zamandı, Yaşantılar hep stabil kalandı. Parça parça yok oluşuydu bu çığlıklar, bu feryatlar. Gelemeyecek kadar imkansız olan hiç yaşanmamış hayatlar. Gözler bir mucizenin izindeydiler, Kalan yaşantılar da, bu bekleyişlerle tükendiler. Arya Dırdıroğlu
Aşkın en sarsıcı yanını yani ayrılığı Zülal Nimet Demirel, “Beyaz Ayrılık” şiiriyle betimliyor:
BEYAZ AYRILIK Bir adam, Gözleri karanlık Bakışları sokak lambası Tek bedende kalabalıklar şehri Kalbi çekip gitmelerin başkenti Bir kadın, Kendi kendine misafir Vazgeçmek kitabında başrol Yokuşlu yollarda yorgun düşmüş bedeni Kalabalıklar şehrinin sessiz müdavimi Bir veda, Karanfil bahçelerinde batan güneş Yarıda bırakılmış bir şiirin son kelimesi Üç kelime, kesişme ve yolculuk Beyaz bir ayrılık hikayesi Üçü de birbirinin yabancısı şimdi Zülal Nimet Demirel
Yasemin Ünal, ulaşılması zor olanı yani imkânsız aşkı şu mısralarla dile getiriyor:
BİZ İMKÂNSIZI SEVDİK Sonunu bile bile biz imkânsızı sevdik. Saçındaki aktan kalbindeki pasa kadar her zerresini sevdik. Bir sahra çiçeği ile bir martının buluşması kadar zor bizim sevdamız . Deniz gök yüzüne ulaşır mi? Âşık maşuka kavuşur mu? İmkânsız aşk yaşanır mi? Her sevdalının yüreği yetmez imkansıza, acı da var umut da var. Kolay olanı dilimiz ister. Kalbimiz kolayı sever mi hiç, vazifesi zoru sevmek. Bir aşk için senelerce ilmek ilmek hep didiniriz. İmkânsız aşkla avunuruz. İnsanoğlu değil miyiz? Göletleri sevmek varken, gider okyanusa aşık oluruz. Laf dinler mi kalbimiz söyle? Bir cesaret bir meşakkat. Umudumuz hayallerdir. Yürekteki alev ile imkansız aşk hep sevilir. Yasemin Ünal
Mevlüt Dinç, şiirinde terk edişleri konu alıyor:
Elveda sana da en derinden Bir neyin en güzel sesinden Arkana bakma yürü yavaş yavaş Yüzün yerde seni adım adım takip ederken Bir ok gibi git dümdüz hedefe doğru Hızlıca uzaklaş buradan Geride bir tebessüm bıraktın Yıkık dökük onca enkazın arasından Şimdi hafif hafif bir yağmur çiseler Dökülür boyalar çıkar meydana gerçek Bir ayna bulur da bakarsan eğer arkana El sallarım sana ardından sade bir tebessümle. Mevlüt Dinç
Melike Mert ise içinde taşıdığı büyük badireleri dizelere döküyor:
Bütün olmazlara oturdum kafamın içindeki koltuğa. En çok sendeki derinlikte boğuldum kaldım. Bildim, gördüm daha en başından Ama bitiremedim kalbimdeki aşkı. Beni büyütürken bu acı epeyce sarstı.
Hacer Kelekci, “İçimdeki Cennet” şiirinde aşkı cennet metaforu ile anlatıyor:
İÇİMDEKİ CENNET İçimde o kadar çok sen var ki Özleminde yokluğunu seviyorum İçimde devleşen sana karşı çırpınışlarımı seviyorum Seni hatırlatan her söze karşı Ele avuca sığmayan kelimelerin kavuşmasını seviyorum Seni seven kalbimin sana baktıkça Gözlerimin ışık saçan yanını seviyorum Nice aynalar koşar gözlerini aşıp Benzerini bulmak için Ey aynalar! Benim eşim de benzerim de O’dur Senin olmak ömrümün kutlu zaferi Vadedilmiş cennet gibi varlığın Yaşadıkça cesaret topluyorum Adem'le Havva’yı yeniden ayaklandırdı Dünyaya atılmış ilk adım Bastığın yerin izinde cennet arıyorum. Hacer Kelekci
Abdussamed Badruk, özellikle halk şiirimizin nazım özellikleriyle kaleme aldığı şiirinde aşkın büyülü dünyasını yansıtıyor.
Her ayrılığın sonu hüsrandır Sendeki ayrılık,bana hicrandır Canın hatrına, can fedadır Gönlünde ben olsaydım keşke Sen yürüdün arkandan baktım Sanki gözümün önünden aktın Yandım, kül oldum kaldım Sana yanan hâr olsaydım keşke Ufak ufak aktı gözümün yaşı Uçan kuşlara anlattım aşkı Kanatlarına tonlarca yük aldı Kuş gibi gönlüne konsaydım keşke Zalim değildim, mazlum hiç değil Hiç değilse, gözlerini açta göreyim Denizin kıyısında gibi bir yerdeyim O kıyıdaki kaya olsaydım keşke Mecnun adıyla kaldı böyle Leyla'nın aşkı vardı her devirde Bağrında yetişen güller'de Senin Mecnun'un ben olsaydım keşke Abdussamed Badruk
Berkant Aldırmaz, imgelerle dolu “Pigmalyon’un Laneti” adlı şiirinde özellikle aşkın gizemlerle dolu yolculuğunu bize resmediyor.
PİGMALYON'UN LANETİ Kapat gözlerini, hisset teninde tınlayan ezgileri Yüzündeki kırışıklıklarda, o karanlık çukurlarda gezdiğimi Saç tellerinde, macera arayan bir korsan Define olan ruhuna prangalandığımı seyret Biraz acılı, biraz hazla havada cirit atan mırıldanışlarım Hepsi senin için, seni sen yapanlar için Ateş gibi, düştüğü yeri yakan öpücüklerim Ardımda bıraktığımsa kül topluluğu Derya deniz gibi, yüzmeyi bilmeyen düşlerim Kıyılarına vurduğumsa, güneş vuran alnındaki perçemin Dinle, uzandığımız yerden Paris sokaklarına haykırdığım türküleri Hisset, seviştiğimiz yerde açan çiçeklerin Babil'i kıskandırdığını Rüzgarların tenine hücum ederken açık havada, doğayla kavga edişimi izle Aramıza yıkılmaz duvarlar örecek ölümün, bize acıdığını kavra Yağmur damlaları biriktiren gamzelerin Asırlık ağaçlara besin öpücüklerin Sonsuz bir dağın eteğinde Faniliğin ağır yükleriyle Atlas'ım bir senin için Ne beni sevmeni ne de bilmeni isterim Uğruma yıllarını eskitmeni, kum saatlerini devirlemeni isterim Ben güzelliğinin gözümün önünde erimemesini Bin ömür eskitmeye yeğlerim Ritim tutan ayaklarım, amansız çırpınışlarım eşliğinde Hayat denilen lavuğa küfürler ediyorum Kaybetmeye mahkum olduğum bir kavga gibi Yere yığılmışken kulaklarıma fısıldayan acımtırak kemanlar Can havliye bağırdığım çığlıklara sebep Binbir bilmecenin kafamı bulandırması Bağdat Pazarı'ndan aldığım orakları Yenilgiyi kabullenişimle ölüme teslim edişim Pigmalyon'un ayırt edemediği gerçek ve soyut terazisi Adına yazdıklarımı şiir sanma İnsanlığa çizdiğim, bir ara tanıdığım kadının tuvalidir Satırlarımdakileri kelime sanma Ruhumu uyutmak için, bir ara en sevdiğim şarkının melodileridir Berkant Aldırmaz
Salih Melikoğlu, “Sevgili” adlı şiirinde âşığın zorlu serüvenini anlatıyor:
SEVGİLİ Bu yol gönül yoludur dikenlerini serme Güneşi göster bize perdelerini germe Bırak kızarsın güller alel acele derme Âşık yürek narindir kıran olma sevgili Ruhu saran türküyü söküp de alma sazdan Çoklara meyil verip olma eldeki azdan Nice güzeller gördük yenik çıktı zamandan Aşkın sonsuzluğuna cellat olma sevgili Kâkülün düşsün yüze el vurup da dağıtma Göster bize çehreni köşe bucak aratma Kabuk tutmuş yarayı eşeleyip kanatma Şu gülistan bağları bozan olma sevgili Mest eder mahlukatı kokun hangi çiçektir Can yakmaya doymazsın bu nasıl bir haslettir Yanan canın isteği az biraz merhamettir Aşığın kalemini kıran olma sevgili Bakmışsın geçmiş ömür yerde kuru yapraksın Ne kadar uzasan da nihayeti topraksın Aşık türküyü söyler sen kırık bir mızrapsın Burnu Kaf dağlarında gezen olma sevgili Bulamazsın sevdayı berduş meyhanelerde Nice dağ gibileri yitip gitti bu selde Kırma taze dalları biraz insafa gelde Seven kalbin ahını alan olma sevgili Yıkılsın duvarların duvarlar ören olma Aşk hiçlik makamıdır eksiği gören olma Sürgünüz bu dünyada zincirler vuran olma Şu yüreğin rızkını çalan olma sevgili Salih Melikoğlu
Menaf Taşdemir ise aşkı üç dize ile özetliyor:
Kokunun sindiği bütün sokaklara damla damla bıraktım kalbimi, olur da basarsın üstüne ilk günkü bastığın gibi...
Mehmet Şirin Aydemir, aşkın acı dolu anlarını “Aşk-ı Memnu” şiiriyle okurlarına aktarıyor. Ayrıca bu aşk şiiri yasak duygusunun kemirgen ıstırabını yansıtıyor bize.
AŞK-I MEMNU Ahraz gönül memnu aşka düş oldu Ah derdimi gidip kime söyleyim Buğulandı gözüm kirpik yaş oldu İçim acır yürek sancır neyleyim Ah derdimi gidip kime söyleyim Kınarlar da taşa tutarlar beni Mancınıkla nar'a atarlar beni Köle pazarında satarlar beni İçim acır yürek sancır neyleyim Ah derdimi gidip kime söyleyim Belki de sürerler beni Fizana çevirirler ömrüm kışa hazana Ardımdan konuşup kızan kızana İçim acır yürek sancır neyleyim Ah derdimi gidip kime söyleyim Kar getirsen karşı dağdan etmez kâr Ravzai yangının dinmez bitmez har Koca dünya gözlerime sanki dar İçim acır yürek sancır neyleyim Ah derdimi gidip kime söyleyim Mehmet Şirin Aydemir
Ayşenur Akın, aşkı küçürek hikâye tadında anlatıyor bize “Refik ve Refika’ya Şiir” adlı eserinde.
Refik ve Refika'ya Şiir Uzatırım kollarımı Sessizliğim kuşlarımı kaçırır. Bir tek dalım vardır konduracak, Soluğumda bir gül bulamayışım, Bağırtır hecelerimi; Seslere yer açtı. Koz kırıldı sessizlikte, Sessizliğime eşlik eden refikim, Kuşlarını büyütür ellerinde. Kuşlarım köhnelerime şerik, Eşikleri yoktur külbelerimin. Gelene yer açtı. Ceviz bağlı kilidim, Can simidim yoktur. Cana susamışlık, Dilinde yer açtı. Bağda üzüm üzüme, Bakarken görmedi. Karasını; İkisinin arasında, Yarısı yarısını aramazken; Biri ötekinin, Yarasında yer açtı. Ayşenur Akın
Zeynep Uzun Yılmaz, ayna metaforu üzerinden aşkı betimlerken özellikle sevginin hayatla olan sımsıkı bağına vurgu yapıyor.
AYNA Bir çift gözle başladı bütün hikaye Kalpten kalbe yol arandı sabahın beşi akşamın en ücra saatlerinde Oysa ki bulunan bütün yolların bir adı vardı Ne geceler ne gündüzler sensiz aralanmazdı İçimin bütün sokakları seninle dolu Kokun sadece bende kalsın diye pencereleri açamıyorum Senden önceleri bir ayna asılı dururdu içimde Şimdilerde bana ait olan her bir parçada seninle rastlaşıyorum Zeynep Uzun Yılmaz
“Aşk Soyut Bir Hayal” adlı şiiri ile Barış Aziz Gündoğdu bize şöyle ifade ediyor:
AŞK SOYUT BİR HAYAL İmkansızı istemektir bazen hayal etmek, Hayaller gerçek olunca sevgiye veda etmek, Hayal kırıklıkları yaşatır bir bakışta korkuları, Aşkın kokusu uyandırır kabustan uykuları Sevilen bir umudun gerçek olma hayali. Aşkın gözü körken güzel görünür her hâli Kaybolan yağmurlarda aranır özlemim, Bir daha göremeyecek gibi son kez bakar sana gözlerim. Gözlerini kapattığımda anlıyorum mevsimi, Bir umut, rüzgarlarla taşırken hevesimi Belki bir güneşin ışıltısı iletir sana sesimi Uğrunda açan çiçekler için tutarken nefesimi Yıllar geçer belki, gündüzlerin selamı yok, Aylar geçerken, mevsimlerin izi yok, Papatyalar seviyor mu diye umut edenler, Bir hatırada rüzgar, gözlerinin sesi yok. Barış Aziz Gündoğdu
Aşk ve beklenti, umut ve hüzün yani hayatın her türlü hissi Elif Aksoy‘un “Okyanus Gözlüm” şiirinde:
OKYANUS GÖZLÜM İçimde mistik bir koku var, dışarı da yağmur yağıyor Ben düşlüyorum o güzel mavi gözlerini… Odamda penceremden dışarı bakıyorum. Belki gelir hayat verirsin o güzel sessizliğime diye… Gözlerimi kapatıp, hayalini resmediyorum Sanki dün gibi karşımdasın, Sanki karşımda bir duvar var, ben elimi vermek istiyorum o mavi gözlü adama... Nefessiz kaldım, Uyandırır diye bekliyorum, Susuz kaldım susuzluğumu dindirir diye bekliyorum... Bir İstanbul sanki gözleri Her gece dinmek bitmeyen serseri sözleri, Deli dolu, biraz öfkeli… İnanıyorum, bir gün kavuşacağız… Güneşli günler, Sen yine bakacaksın bana o güzel mavi gözlerinle, Ben hep bekleyeceğim seni, Aynı saatte, aynı yer de Benim deli dolu, mavi gözlü adamım Kör kuyuların içine düştüm, kurtarmanı bekledim Ama boğuluyorum, ben, Derin bir sessizliğe gidiyorum Gerçekten karşılarız bir gün dediğim yerde… Mis kokulum mavi gözlüm... Ben seni çok seviyorum... Ben her gece kapımda bekleyeceğim seni Sen geleceksin yine o güzel sözlerinle bana Bakacaksın güzel mavi gözlerinle Kalbim yine kalbimde, elim yine elinde olacak Yine biraz inat edip, yine biraz güleceğiz.. Ben seni sevmeyi hiç sevmedim be mavi gözlüm Sevmek can acıtır derlerdi, yaşadık ve gördük. Birimizin yaşaması için, birimiz feda etti canını Belki başka evrende karşılamak umudu ile... Sen herkese nefes veriyorsun mavi gözlüm Gülüşün, bakışın bana öyle bir oksijen ki Sanki tüm acılarımı seninle yeniyorum Bana nefesi, yaşamayı sen öğretiyorsun Romeo’nun Juliet’e söz verdiği gibi Biz dönünceye kadar parıldasınlar Dudaklarımız biz kavuşuncaya denk mühürlesinler birbirlerini, mavi gözlüm… Ve olur da ben bir gün elini bırakırsam Olur da sözümde duramazsam, işte o gece Yıldızlardan parlamasından vazgeçecekler, Güneş ve Ay yemin edecek kendine Doğmamak için sonsuza denk mavi gözlüm Bak ay ne güzel doğmuş, gecenin sessizliğinde O güzel mavi gözlerine bakıyor sen güldükçe, Yemin ediyor sonsuza denk geceyi aydınlatacağına Sokaklar gülüyor içten içe, biz göremesek de senin güzel gözlerine.. O kadar güzel ki, 0 okyanus gibi mavi gözlerin Bir gün incitirsem diye korkuyorum, Çünkü ben seni canını acıtmayacak kadar Çok seviyorum, çok seviyorum Biz buluşuncaya denk o dolunay hep parlasın Eğer olur da buluşamazsak söndürüversin ışığını, Güneş bir daha doğmasın senin o güzel gözlerine bakamayacaksam Ben şimdi gidiyorum, yeniden buluşuncaya denk hoşça kal mavi gözlüm Elif Aksoy
Aşkın çileli yollarını Yalçın Sevim, “Sevdanın Bir Sancısıyım” şiiri ile anlatıyor.
SEVDANIN BİR SANCISIYIM Ayrılığın vazgeçilmez adıyım, Aşkın tadılmaz bir yanıyım, Bilmezler ki yüreklerin acısıyım, Ben sevdanın bir sancısıyım. Düşenin kalktığı yerde dostuyum, Yardıma muhtacın hep yanındayım, Dertli olanların dertlerine dermanıyım, Ben sevdanın bir sancısıyım. Senin için ben kalp hastasıyım, Aşkın, sevdanın tarifini yapanım, Yüreklere girip te çıkmayanım, Ben sevdanın bir sancısıyım. Yalçın Sevim
Fatih Aktaş, sevginin en güzel tariflerinden birini şu şiirinde yapıyor:
Nerede virane bir gönül varsa; yıkılmış, harap olmuş, savrulmuş külleri... Orada başlar semaya yükseliş. Salıver kalbinde çırpınan kuşları, Ulaşsın göklere ümit dediğin bekleyiş... Fatih Aktaş
İlk yorum yapan siz olun