Yusuf Atılgan (1921-1989), Türk edebiyatında modernizmin en önemli temsilcilerinden biridir. Modernist bir yazar olan Yusuf Atılgan, romanlarında bireyin iç dünyasını en derinlikli şekilde güçlü bir psikolojik tahlil yeteneğiyle anlatmıştır. Yusuf Atılgan şu eserleri kaleme almıştır:
- Aylak Adam,
- Canistan,
- Anayurt Oteli,
- Bütün Öyküleri.
Yusuf Atılgan modernist bir yazar olmakla birlikte eserleri yer yer postmodern ögelere de sahiptir. Bu doğrultuda Yusuf Atılgan, konularını daha çok modern insanın çıkışsızlığı, psikolojik yabancılaşma, yalnızlık, tutunamama ve baba nefretinden güç alan kurulu düzen karşıtlığı gibi modernist temalardan seçer. (1) Atılgan’ın hikâyelerinde ise kasaba hayatı coğrafî, sosyolojik ve fizikî anlamda “darlık”la nitelenir. Hikâye kişileri monoton kasaba hayatından bıkmışlardır. (2)
Aşağıda Yusuf Atılgan’a ait roman ve hikâyelerin detaylı retorik eleştirisini Seval YILMAZ‘ın kaleminden okuyacaksınız.
Aylak Adam Romanı, Konusu ve Yorumu
Yusuf Atılgan’ın 1959 yılında yayımlanan ilk romanı Aylak Adam. Yazıldığı dönemin roman ve anlatım anlayışına yeni bir boyut getiren bu romanın tarzı bizde yeni olsa da Batı’da zaten bilinen bir tarz. Hem modernist hem de postmodern esintiler taşıyan bu romanda iç monolog (interior monologue), bilinç akışı (stream of consciousness), iç çözümleme (interior analysis), geriye dönüş (flashback), diyalog, günlük, mektup ve leitmotif gibi anlatım teknikleri kullanılmış.
Aylak Adam romanının modernist ve postmodern unsurları nelerdir?
İç monolog, iç çözümleme ve bilinç akışı teknikleri modernist romanın öğeleriyken, günlük, mektup gibi farklı türlerde metinler kullanma (metinlerarasılık, intertextuality), Türk aydınını temsil eden C.nin öykü yazması (üstkurmaca, metafiction), farklı anlatıcıların olması (çokseslilik) ve leitmotiflerin kullanılması (bıyık, kulak kaşıma, aylaklık ve kadın bacağı) da postmodern romanın öğeleridir.
Aylak Adam C.
Aylak Adam C. Türk aydınına farklı bir boyut kazandırır. Adı bile olmayan C. sık sık çocukluğunu ve babasını hatırlar. Babasına ve topluma protesto olarak çalışmaz ama babasından kalan mirasla hayatını idame ettirir. Bireyseldir C., topluma başkaldırır.
Yalnızdır, iletişimsizlik çeker, topluma yabancılaşmıştır ve toplumdan soyutlanmıştır. Yalnızlıktan kurtulmak için bir umut duyar. Bunun için kadınlarla birliktelikler yaşar. Yalnızlığını giderecek ve onu tamamlayacak olan kusursuz kadını (aşkı) aramaya koyulur. Ayşe ile hayallerinin kadınını bulduğunu sanır ancak aldanır. En sonunda da hayal kırıklığına düşer. Belki de bizi tamamlayacak, iletişim kurabileceğimiz hayallerimizin insanı (kadını/erkeği) yoktur; iletişim yanılsamadır; aşk yoktur; insan yalnızlığa mahkumdur; birliktelikler (evlilikler/sevgililikler) bir yanılsamadan, kendini kandırmaktan/aldatmaktan başka bir şey değildir. Yazar, bu yorumu okura bırakmış; bu yüzden bu roman, çeşitli yorumlara açıktır.
Anayurt Oteli Romanı, Konusu ve Yorumu
Atılgan’ın “Aylak Adam” adlı ilk romanının yayımlanmasından 15 yıl sonra, 1973’te yayımlanan romanı Anayurt Oteli.
Başkişi hariç hiçbir karakterinin adı olmayan roman: Anayurt Hoteli.
Romanda ilk olarak dikkat çeken şeylerden biri de başkişi Zebercet haricinde hiçbir karakterin adının olmaması.
Zebercet ne demek?
“Zebercet” aslında bir kadın adıymış ve TDK’nin Kişi Adları Sözlüğü’ne göre adın anlamı şu: “Zümrütten daha açık yeşil olan, zümrüt kadar değerli olmayan bir süs taşı.” Yazarın bu adı özellikle seçip seçmediğini araştırırken yazarın Manisa’da, adı “Anavatan Oteli” olan ve Zebercet Efendi ile oğlu Ahmet tarafından işletilmiş gerçek bir otelden (otel yıllardır kapalı ve viran durumdaymış) esinlendiğini öğrendim.
Roman’da anılar önemli yer tutar.
Romandaki karakterlerin adı olmasa da Zebercet’in başkalarından duyduğu, başkaları tarafından anlatılan, başkalarının anılarını parça parça hatırlarken bu anılardaki kişilerin adlarının ayrı ayrı verilmiş olması ilginçtir. Kısa boylu ve zayıfça olan Zebercet’in karakteri de fiziğiyle koşutluk gösterir. Yalnız, iletişimsiz ve toplumdan soyutlanmış, topluma ve kendine yabancılaşmış bir adamdır Zebercet. Bilinç akışı tekniğiyle romana serpiştirilen bu anılarda yaşar aslında Zebercet; onun için gerçek bu anılar, kurmaca da gerçek dünyadır âdeta.
“Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın” otele geldikten sonra Zebercet’in hayatı tepetaklak olur; kadının gelişi ve otelde kısa bir süre kalışı, monoton bir hayat süren Zebercet’in hayatında bir kırılma/dönüm noktası olur. Zebercet’in, bu gizemli kadının otelden ayrılmasından sonra hayatı, sırasıyla “bekleyiş, saplantı ve hayal kırıklığı” şeklinde ilerler. Yazar, bu süreçlerdeki ruh hallerini tüm karmaşıklığı, canlılığı ve derinliği ile başarıyla yansıtır okura, sağ gösterirken sol vurur ama bir yandan da okuru âdeta kaçınılmaz sona hazırlar.
Romanın bir diğer önemli ancak arka planda kalmış unsuru da tarihsel motiflerdir. Romanın başından itibaren anılar üzerinden Tanzimat Dönemi’nden (Konaktan bozma otelin yapılışı 1839 yılına rastlar.) Cumhuriyet Dönemi ve sonrasına kadar olan dönemler anlatılır ve toplumsal bir panorama çizilir.
Anayurt Oteli’nde Toplumsal özellik ve değişimler, aslında en çok Zebercet’in anıları vasıtasıyla aktarılır.
Zebercet’in psikolojisi ve karakteri de anılar gibi değişmeye devam eder. Zebercet her günah işlediğinde otelin kedisiyle karşılaşır ve en büyük günahını işlediği gün, otelin kedisiyle karşılaştığında onu her zamankinin aksine huysuz ve saldırgan bulur. Vicdanını öldüren Zebercet, kediye de aynını yapar lakin bu bir önsemedir (foreshadowing).
Bu roman, vaktiyle MEB’in 100 Temel Eser Listesi’nde yer alıyormuş ancak “çocukların/gençlerin psikolojisini bozabileceği” gerekçesiyle listeden çıkarılmış, ki bunda romanın içerdiği cinselliğin de etkisi olsa gerek. Romanda bir doz cinsellik var elbet ama haline üzüldüğünüz Zebercet’in cinsel etkinlikleri gözünüze batmıyor çünkü Zebercet, fiziksel görünüm ve karakterindeki zayıflığı cinsel gücüyle tamamlar/telafi eder gibidir.
Anayurt Oteli, her okumada okurun zihninde yeni yeni pencereler açıyor.
Kafkaesk bir hava taşıyan bu kısa, ancak külçe gibi ağır romanı okumadıysanız mutlaka okuyun ancak kasvete kendinizi hazırlayın. Yusuf Atılgan’ın kaleminden sarsıcı, şaşırtıcı ve acıklı bir roman. Bu romanı defalarca okumak istiyorum, ki zaten ilk okuyuşta kendini okura tamamen açmayan bir eser bu. Her okumada yeni yeni pencereler açar okurun zihninde. Son olarak, bu kitabı Can Yayınlarından okumaya karar verirseniz ve fotoğrafta görmüş olduğunuz kitap kapağı değişmemiş olursa kitabın kapağını hiç incelemeden kitabı okuyup bitirmenizi (kitabın kapağını görmezden gelmenizi) naçizane tavsiye ederim.
Not: Romanın filmi de varmış. Onu da müsait bir zamanda izlemek istiyorum.
Aylak Adam ve Anayurt Oteli Romanlarının Karşılaştırılması
Aylak Adam ile Anayurt Oteli, birbirine benzerlikler taşısa da konu ve anlatım teknikleri yönünden birbirinden ayrılır. İki roman da varoluşçu nitelik taşır ancak ilkinde bireysel bir varoluş arayışı mevcutken, ikincisinde ise daha toplumsal bir varoluş arayışı dikkat çeker.
Aylak Adam’ın Albert Camus’nün Yabancı’sı ile de koşutluklar taşıdığını düşünüyorum. İki romanda da hayatı anlamlandırmaya çalışma, varoluşçuluk, anlam arayışı, benlik/kimlik arayışı, hayatın anlamsızlığı (“absürtlüğü”) ve uyumsuzluk vurgulanır. Ayrıca Aylak Adam, Oğuz Atay gibi yazarların da önünü açmıştır. Aylak Adam hayata bir “tutamak” ararken, Tutunamayanlar’ın Turgut Özben’i de “tutunacak bir dal” arar. Burada bahsettiğim tüm eserleri bütün samimiyetimle tavsiye ederim. Keyifli okumalar.
Canistan Romanı, Konusu ve Yorumu
Yusuf Atılgan’ın yarım kalmış son romanı Canistan. Roman Duruşma, Yargıç, Tanık ve Sanık olmak üzere dört bölümden oluşacakmış lakin son bölümü yazmaya yazarın ömrü vefa etmemiş. Yarım kalmış bu roman ancak 2000 yılında yayımlanabilmiş.
Canistan, aslında bir köy ve dönem romanı.
Olaylar yaklaşık olarak 1900-1920’li yıllar arasında Manisa’nın köylerinde geçiyor. Yazarın da yıllarca Manisa’nın köylerinde çiftçilik yaptığını göz önünde bulundurursak, yazarın kendi sade köy yaşantısından da yansımalar buluruz romanda. Roman her ne kadar yarım kalmış olsa da bölümler kendi içinde bir bütünlük ve tamamlanmışlık oluşturuyor. Olaylar, romanın şimdisinden geçmişe dönüşlerle anlatılıyor.
Aylak Adam ve Anayurt Oteli’nden farklı olarak olaylar doğayla iç içe köylerde geçiyor. 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında köylerdeki durum yansıtılıyor. Yine iç monolog ve bilinç akışı gibi teknikler kullanılmış. Aynı zamanda bir hesaplaşma romanı. Aslında köy romanlarını okumayı biraz sıkıcı bulurum ama yazarın dili öyle duru, yalın ve akıcı ki, romanı bir solukta bitiriyorsunuz. Atılgan severlere tavsiye edebilirim.
Yusuf Atılgan “Bütün Öyküleri“
Yusuf Atılgan ile tanışma kitabım Bütün Öyküleri. Adından da anlaşılacağı üzere yazarın gençlik yıllarında yazdığı ve dergilerde yayımlanan öykülerinin yanı sıra daha sonra yazdığı öyküler ile çocuklar için yazdığı iki öykünün hepsi bu kitapta toplanmış. Daha önce YKY’den yayımlanan Atılgan eserleri artık Can Yayınları’nda.
Öykülerinde kâh bir tavuğu, kâh bir kuşu, kâh bir köpeği, kâh bir deliyi, kâh kadınları, kâh erkekleri konuşturan yazar, okura zengin bir anlatıcı çeşitliliği oluşturuyor. Taşrada geçen olaylar modern anlatım teknikleriyle okura aktarılarak ilginç bir tezat oluşturuluyor. Modern anlatım tekniklerinden bilinç akışı tekniğinin sıkça ve başarıyla kullanıldığı öyküler, hem okuru sarsıyor hem de dimağda nefis bir tat bırakıyor. Kitaptaki öykülerden bazılarının ödül almış olduğunu da ekleyelim.
Yusuf Atılgan ile tanışmak için romanlarından ziyade öykülerini okuyarak iyi bir başlangıç yaptığımı düşünüyorum. Kalemine ve tarzına hayran kaldığım Atılgan’ın romanlarını da delice merak ediyorum şu anda. Öyküler öyle güzel ve sürükleyici ki, kitabı elimden bırakamadım desem pek abartmış olmam. Oğuz Atay’ın da etkilendiği yazarlar arasında bulunan Atılgan ile henüz tanışmadıysanız en kısa zamanda tanışın. Keyifli okumalar.
Eleştimen: Seval YILMAZ
[…] Yusuf Atılgan Aylak Adam adlı romanında çevresiyle uyum sorunu yaşayan bir kişinin mutlu olmak için yaratmaya çalıştığı bir “değer” arayışını anlatır. Çocukluğunda bilinçaltına itmiş olduğu anılarının etkisinden kurtulmayı amaçlayan baş kahraman, amansız bir varoluş mücadelesi sergiler. Yazar, genel olarak aydın sorunsalı biçiminde adlandırılan bu uğraşı, kişiler düzleminde baş kahraman C; kavramlar düzleminde topluma yabancılaşma ve tutamak arayışı; simgesel düzlemde ise sinemanın derin locaları, bayan Naciye’nin küçük evi ve sokaklar ile roman kurgusuna yerleştirmiştir. [1: Özher] […]