Namık Kemal’in “Edebiyatsız millet dilsiz insan gibidir.” sözü, edebiyatın toplumun en önemli dışa vurum aracı olduğunu ifade etmektedir. Bu söz aynı zamanda Namık Kemal’in toplumcu çizgideki sanat anlayışını temelidir.
İnsanlar, sözcüklerle düşünür. Sözcükleri estetik ve etkili kullanma becerisi ise edebiyat ürünlerini doğurur. Bu yüzden bir milletin en eşsiz soyut kültürel mirası, onların edebiyatlarında gizlidir.
Kısacası edebiyat, toplumların tarihten felsefeye tüm düşünsel ürünlerini içeren eşsiz bir hazinedir.
Edebiyatları gelişmemiş milletler diğer uluslarla olan ilişkilerinde de başarılı değildir. Çünkü gelişmiş bir edebiyat, bir milletin kendini en doğru ifade edebilme yeteneğinin göstergesidir. Kendini ifade etmekte zorlanan milletler ise gelişim ve dönüşüme kapalıdır.
Namık Kemal, kaba bir taklitten ibaret olan manzume ya da düzyazıları edebiyat olarak görmez. Ona göre edebiyatın öznesi özgürlük içerisinde varlığını hisseden insandır. Nitekim onun bu görüşü Hürriyet Kasidesi adlı eserinde karşımıza çıkar.
Edebiyatsız millet kavramı bağlamında Namık Kemal’in sanat anlayışı
Namık Kemal, toplum için sanat prensibine sıkı sıkıya bağlı bir Tanzimat sanatçısıdır. Nitekim o romantizm akımına uygun olarak edebiyatı toplumu eğitmek için bir araç olarak görmüştür.
O, sanatın ancak özgür bir ortamda doğacağı inancındadır. Çünkü güdümlü edebiyatlar yenilik üretmekten ziyade taklide yönelen sıradan anlatılardır.
Namık Kemal, eserlerinde toplumun ortak bir vatandaşlık ilgisiyle bir arada kalması fikrini savunur. Yani o, Tanzimat Dönemi içerisindeki Osmanlıcılık fikrini savunan aydınların başında gelir.
Onun tüm metinlerinde örtük ileti ve toplumsal tezler, vatanın insan hayatı için en önemli kavram olduğu yönündedir. İşte bu sebeple Namık Kemal, Vatan Şairi olarak adlandırılır.
Sanatçı Batı medeniyetinin ulaştığı seviyenin farkındadır. Ancak o Batılı değerlerin şuursuzca kabul edilmesine karşıdır. Nitekim İntibah adlı Türk edebiyatının ilk edebî romanı sayılan eserinde yanlış Batılılaşmayı işlemiştir.
Konu olarak divan edebiyatının kalıplaşmış söylemini aşmayı başaran sanatçı, şekil olarak ise büyük ölçüde eski geleneği sürdürmeye devam etmiştir.
Doğu-Batı çatışması hususunda ikircikli bir tavır sergileyen Ziya Paşa ile olan Harabat-Tahrib-i Harabat tartışması, Türk edebiyatındaki ilk edebî polemik örneklerindendir.
Tıpkı Ziya Paşa gibi o da dönemin yöneticileri ile sorunlar yaşamıştır. Bu sebeple ömrünün son dönemi sürgünde ve daha melankolik bir çizgide geçmiştir.
Vatan yahut Silistre piyesinde kalabalık kitlelerin yönetim aleyhine sokaklara dökülmesi, onu kaleminin ne denli keskin olduğunu kanıtlamıştır. Ancak bu durum, dönemin yönetimi ile büyük sorunlar yaşamasına sebep olmuştur.
İlk yorum yapan siz olun