Beni redifli gazel, Türk edebiyatındaki en güzel aşıkâne şiir örneklerindir. Şiirde Fuzûlî söz sanatları ve sadeliği harmanlayarak aşk ıstırabını anlatmıştır. Gazel, âşığın aşk derdinden memnuniyetini dile getirdiği melankolik bir temaya sahiptir.
Şiir, dil ve anlatım özellikleri bakımından divan edebiyatının en seçkin örneklerindendir. Gazel aşağıdaki gibidir:
Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni Az eyleme inayetini ehl-i dertten Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın Geldikçe derdine beter et müptelâ beni Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni
Beni redifli gazel tahlili ve söz sanatları
Birinci beyitte şair, her zaman aşk derdiyle yanmak ve hiçbir zaman bu beladan kurtulmamak istemektedir. Şair aşkın kendisine verdiği acı ile aşina (görünür) olmak arzusu içerisindedir.
Bu beyitteki en ön plana çıkan söz sanatı tenasüptür. Nitekim aşk, bela gibi ilişkili kelimeler bir aradadır. Ayrıca beyitte tekrarlanan kelimeler vardır. Bu kelimeler kılmak fiili ve bela-yı aşk tamlamasıdır. Bu da tekrir sanatıdır.
Beytin hemen başındaki “Ya Rab!” ifadesi, şiire seslenme yani nida sanatı ile başlanmasını sağlamıştır.
İkinci beyit, aşk derdine düşen kişiye Allah’ın yardımını esirgememesi üzerine bir yakarış ile başlar. Burada Allah’tan dilinen yardım aslında derdin hafiflemesi değil tem aksine artmasıdır. Yani şair aşk derdinden memnundur.
Beyitte, az ve çok kelimeleri arasında tezat sanatı vardır. Ayrıca dert ve bela kelimeleri arasındaki ilgi tenasüp sanatını doğurmaktadır.
Üçüncü beyitte şair, yaşlandıkça sevgilinin azalan güzelliğinin tam aksine artması için Allah’a yalvarır. Ayrıca bu olurken kendindeki aşk derdinin daha da artması için Allah’a dua etmeye devam eder.
Bu beyitte hüsn ve nigar kelimeleri arasında tenasüp vardır. Ayrıca gitmek ve gelmek fiilleri arasında tezat sanatı mevcuttur.
Saba mazmunu
Şiirin dördüncü beytinde çok ince bir hayal dünyası vardır. Âşık Allah’tan ayrılık acısı çeken bedenini bir deri bir kemik bırakmasını istemektedir. Çünkü bu denli zayıf olduğunda ağırlığı da azalacaktır. Böylelikle sabah rüzgârı onu alıp sevgiliye götürmesi mümkün olacaktır.
Beyitte vasıl ve firkat kelimelerinde tezat sanatı dikkat çeker. Ancak beyitteki en önemli sanat saba rüzgarı mazmununda mevcuttur. Burada telmih sanatı vardır. Şiirde telmih sanatına dönüşen bu mazmunu Dilek Batislam (2005), Divan Şiirinde Sabâ adlı makalesinde şu şekilde açıklamaktadır:
Sabâ, gün ile gece beraber olduğunda, gün doğusundan esen latif rüzgâr olarak da tanımlanır. Ancak şiir dilinde sabâ, daha çok sevgilinin semtinden esen rüzgârdır. Sabâ; bahar tavsifinde, cananın zülfü perişanlığı ve kokusunu tasvirde bir çok mazmunlar yapılmasını sağlamıştır. Bazılarına göre seher vakti kıble tarafından esen rüzgârdır ki, Hazret-i Yusûf’un gömleğinin kokusunu Yakup’a bu rüzgâr götürmüştür. Şairler bu rüzgârı âşıkla mâşuk arasında haberleşme aracı sayarlar. Sabâ aynı zamanda peyk-i şuarâdır. Cananın makamına ancak sabâ ve şimal ulaşır.
Dilek Batislam
Makta beyti
Şair, şiirin son beytinde mahlasını söyler. Şair, Allah’a “Bana Fuzûlî gibi gurur verme!” diye seslenirken aslında aşk derdiyle kendini rüsva etme isteğini belirtir. Sonrasında şair, “kendime mukayyet olmamı (kendimi gözetmemi) engelle” derken yine kendisinin aşka olan tutkunluğunu yeterli görmediğini belirtir.
Makta beytinde aynı kökten türemiş beni ve bana kelimeleri vardır: iştikak sanatı. Ayrıca şiir tıpkı başladığı gibi “Ya Rab!” nidası ile bitmektedir.
İlk yorum yapan siz olun