Tanrılaşan Prens Buda, Shenandoah Ghori tarafından asıl adı Gotama olan Budizm’n kurucusu Buda’nın hayatının Budist öğreti ve menkıbeler yoluyla anlatıldığı biyografik bir romandır.
KİTABIN DEĞERLENDİRİLMESİ (ÖZLEM KARAPINAR)
Sevgili kitap dostu;
Bu ay seninle paylaşacağım, üzerine sözler söyleyeceğim kitap biyografik roman türünde yazılmış olan “Tanrılaşan Prens Buda”. Biyografik roman türünü her zaman severek okumuşumdur bilhassa bahsi geçen kişi tarihin seyrini değiştirmeyi ve kitleleri arkasından sürüklemeyi başarmışsa… Bu kitabımız da adından anlaşıldığı üzere Budizm‘in kurucusu olan Buda’yı anlatmakta. Dilersen öncelikle kitabın konusunu kısaca anlatayım.
Buda’nın asıl ismi Gotama’dır.
Esasen Buda bir isim değil aydınlanmış, uyanmış kişilere verilen bir addır. Hatta onun kendi deyimiyle ondan önce çok Budalar geldiği gibi gelmeye de devam edecektir.
Kendisi Buda olmadan önce bir prens hayatı yaşamaktadır.
Prens Gotama dünyaya geldikten sonra geleceğin kralı, tahtın varisi olduğu için itina ile büyütülmektedir. Bir dediği iki edilmeyen prense yıldızlardan bir duvar örülmüş ve bu duvarın dışına itilen yaşam gerçekleri her zaman ondan gizlenmiştir. Emrinde binlerce hizmetkâr iki dudağının arasındaki sözü bekler ve yerine getirmek için adeta yarışırlar. Onun gezdiği bahçelerde o adımını atmadan önce temizlenir, ayıklanır kuru otlar, çirkin bitkiler; onun geçtiği yolda o at koşturmadan önce paklanır yollar, kaldırılır hayvan leşleri ki görmesin prensimiz çirkinlikleri…
29 yaşına kadar sevgili babası, prensi bu şekilde kötülüklerden korumaya çalışmakta ve kendince kehanetlerden, fenalıklardan uzak tutmaktadır.
Ta ki adeta cam fanusta yaşayan prens, saraya biraz ırak kalan bir koruluğu ziyaret etmek isteyene kadar. Tabii çok endişelenen kral, önce prensi ikna etmeyi dener ancak vazgeçiremeyince bütün önlemleri aldırır. Yolculuk esnasında prens bir adamla karşılaşır. İlk defa bu tipte bir insan görmenin şaşkınlığı içinde arabacısına adamın kim olduğunu ve neden derisinin öyle kırışık bir kumaş parçası gibi buruş buruş olduğunu, neden öyle takatsiz ve cılız durduğunu sorar. Arabacısı adamın yaşlı bir kral olduğunu, insanların yaşlanınca böyle olduğunu söyler ve Gotama ilk defa ihtiyarlamış bir insan görür.
Günlerce bu yaşlı adamın yüzü zihnine izinsiz girmekte, beyin kıvrımları arasında dolaşıp durmakta onu sürekli düşündürmektedir. Prens kendine şu soruyu sorar: “Madem hepimiz yaşlanacağız ve bu bir kaçınılmaz son; neden hiç yaşlanmayacak gibi yaşıyor içki ve kadınlarla bedenimi harap ediyorum? Neden bedenimin kıymetini bilmiyorum?” Kendince yanıt ararken bu sorulara, koruluğu ikinci ziyaret de yapılır.
Ziyaret esnasında yolda, acı içinde kıvranan bir adamın yerde yatmakta olduğunu görür. Arabacısı adamın hasta olduğunu söyleyince prens Gotama şaşkınlık içinde kendisinin de bir gün hastalanma ihtimali olup olmadığını sorar ve arabacısından her insanın hastalanabileceğine dair bir cevap alır. Böylece prens hastalık ile tanışmış olur ve yine ardından hücum eden sorular peş peşe gelir. Koruluğa üçüncü gezisi esnasında dört kişinin omzunda taşınan hareketsiz biçimde yatan bir insan görür.
Prens Gotama ölümle tanışır ve artık uyanış başlamıştır.
Ben bir Kral oğluyum, babamın planlarının bir parçası, arzu ve özlemlerinin karşılığıyım. Varlığını adadığı tahtın varisiyim. Karımın bel bağladığı kocasıyım. Ben oğulum kocayım babayım, efendiyim, sahibim. Sıfatım hep beklenti istek ve umut üzerine kurulu. Bu kargaşa içerisinde Gotama kayıp, hani ben, ya ben neredeyim?
Kadife cilt buruşuk bir kumaş parçası gibi olacaksa süslenmeler neden? Eğer dört insanın taşıdığı bir ceset olmaksa sonumuz bu hırs ve yaşamı zehir etmek neden?
Ölümü bilen insanın bunu görmezlikten gelip, kendini heba edercesine sahte mutluluklar peşinde koşması neden?
Tanrılaşan Prens Buda’dan
Gotama bu soruların yanıtını sarayın dışında ondan saklanan gerçek yaşamın içinde aramaya karar verir.
Bir dilenci gibi köy köy, şehir şehir gezer; onlara bildiklerini ulaştırır. Bedeni isteklerden kurtarmak için oruca başlar, öğretilerini insanlara anlatır ve gün geçtikçe sevenleri inanları çoğalır.
Kitabın devamında Budizm’in öğretilerinden biraz daha ayrıntılı olarak bahsediyor. Ve Buda’nın ölümüyle kitap bitiyor.
Kitap hakkında benim düşüncelerime gelince, mutlaka okunmalı dediğim kitaplardan değil.
Basit bir olay örgüsü ve basit bir anlatımı var. Ancak biyografik roman türünü sevenler veya farklı dinleri merak edenler veya Budizm hakkında bilgi almak isteyenler için yüzeysel de olsa işlevsel olabilir. Daha önceki kitap sohbetlerimi takip ettiysen tam anlamıyla kitap özeti yapmam, hikayeyi anlatırken merak uyandırıcı şekilde anlatır ve sonunu söylemem ancak bu kitabın başı sonu belli olduğu için kısa bir özet geçmek istedim. Yine de kitabı okurken üzerine düşündüğüm mevzular oldu.
Kutsal dinler insanlara doğru yolu gösteriyor. Kendi dinimden yola çıkarsam, adam öldürmememizi, çalmamamızı, hak ederek kazanmamızı, bedenin isteklerini amaç edinmememiz gerektiğini söyler. Budizm de kutsal bir din olmasa da doğru yolu gösterir ve öğretileri ve söylemleri kısmen de olsa bizimkiyle benzerlikler gösterir. Fakat ne ilginçtir ki dinler güzel şeyler söylerken inanlar âdeta tersini yapmaktadır. Bu tezatlık beni her zaman şaşırtmış nedenini tam anlamıyla idrak edememişimdir. Dinin özünü anlayamamaktan mı, dini salt ritüeller silsilesi olarak görmekten mi nedendir inan bir yorum getiremiyorum.
En son geçtiğimiz sene haberlerde önce inatla yer almayan ve sonradan her ne olmuşsa olmuş ve yardım kampanyaları düzenlenmiş olan Myanmar’da katledilen insanların, yakılan bebeklerin, aç kalan yaşlıların, itelenen kakalanan onurların müsebbibi Budist inancına mensup insanlar değil miydi?
Burada bir grup insandan yola çıkarak bir dine kötü bir yorum getirmeye çalışmıyorum bu hoş bir üslup olmaz burada dikkatini çekmek istediğim nokta o bilge, güzel düşünen, güzel gören, zamanının çoğunu meditasyon ile geçiren o sakin insanların mensup olduğu dinin farklı mensupları değil mi bunları yapan? Aynı örneği kendi dinim için de verebilirim. Bir yanda din adına öldüren insanlar bir yanda Mevlana’nın Yunus’un bir canlıyı incitmeyecek incelikte düşünceleri…İşte yine aynı dinin mensupları.Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bir yanda bırak kendi dini dışındakileri, kendi gittiği yolun dışında bir yoldan Allah’a varmak isteyenleri bile çok kolaylıkla dinsiz ilan edebilecek bir düşünce sistemi, bir yanda “Ne olursan ol gel…” diyen bir din âlimi. Bunu bireysel olarak düşünürsen tabi ki iyiler ve kötüler olacaktır fakat sistematik bir biçimde tezat iki grubun varlığını sürdürmesi benim cevabını almak istediğim soru. Sence bu farklılık neden kaynaklanıyor olabilir?
Kitabı okurken üzerine düşündüğüm diğer bir konu da hâlâ günümüzde de çok sakin, güzel düşünen, hoşgörü sahibi, maddiyatı ikinci plana atmış daha doğrusu planlarından çıkarmış kişilerin mevcut olması.
Sanırım sayıca çok fazla olmayan bu insanları görmek için biraz daha dikkatli bakmak gerek. Bana gelince; sakin, merhametli, pamuk yürekli, güzel ahlak sahibi ve bu ahlakı bir yaşam tarzı hâline getirmiş insanları her zaman çok sevmiş ve takdir etmişimdir. Ancak ben sıradan bir insanım, insanları severim, genelde güler yüzlü olsam da taş atana gül atamam, öfkelenebilirim, sesim yükselebilir… Ancak benim kastettiğim hoşgörü yaşam tarzı haline gelmiş, arada bir hasbelkader olmayan bir tavırlar bütünü…
Sen kendini anlayışlı, hoşgörülü buluyor musun?
Hadi diyelim ki sevdiklerine, dostlarına çoğu zaman hoşgörülüsün ya peki aynı tevazuyu kaybetme korkun olmadığı birine de gösterir misin, seninle aynı fikri savunmayan birine ve hatta senin düşünce ve yaşam biçimine hakaret eden birine? “E orada dur!” diyorsun değil mi? Biz sıradan insanlar için bunu yaşam tarzı edinmek zor. Zaten bahsettiğim kişiler de müstesna kişiler. Yine de arkadaşım; sen, ben, o, hepimiz veya hiçbirimiz… Yolumuzun sonu Nirvana‘ya çıkmıyor olabilir ancak hangi yoldan gidersek gidelim okumalı, düşünmeli, sorgulamalı, kendini gerçekleştirme yolunda çabalamalı ki bu Nirvana’ya ulaşmakla hemen hemen aynıdır. İnsanları dini, milleti ne olursa olsun sevmeli; kin gütmemeli ve hayatta bazı adımları atmak için cesur olmalı… Sohbetimi kitapta geçen şu sözlerle noktalamak istiyorum.
“Zihninizdeki ve yüreğinizdeki çaresizliği atarsanız, zalimler besin kaynaklarından yoksun kalır.”
Özlem KARAPINAR
Tıpkı “Tanrılaşan prens Buda” romanında olduğu gibi sizin kitap özetleriniz de sitemizde yayımlanabilir.
İlk yorum yapan siz olun