Kısaca: Nesîmî ya da Seyyid İmade’d-dîn Nesîmî, 14. yüzyılda yaşamış hurufi divan şairidir. Akıcı bir dili bulunan şair, kendisinden sonra gelen divan şairlerinin birçoğu üzerinde etki bırakmıştır. Nesîmî’nin özelliklerini maddelersek:
- 14. yüzyılda yaşamış hurufi bir divan şairidir.
- Dili Azerbaycan Türkçesidir.
- Akıcı dili ile kendisinden sonra gelen Fuzûlî gibi önemli şairleri etkilemiştir.
- Tuyuğ türünün Kadı Burhaneddin ile birlikte iki ustasından biridir.
- Hurufilik inancından dolayı Memlûk sultanının emriyle derisi yüzülerek öldürülmüştür.
- Vahdet-i vücud düşüncesini işlediği “Sıgmazam” redifli gazeli ile ün kazanmıştır.
- Toplumsal hadiselere duyarlı bir şairdir.
- Dili, dönemine göre sadedir.
- Şiirlerinde derin bir düşünce ve insan sevgisinin izleri görülür.
- Türkçenin dışında Arapça ve Farsçaya da hâkimdir.
- Halk edebiyatında onun şiir tarzı büyük etki bırakmış, onun adıyla şiir söyleyen halk ozanları yetişmiştir. Bunlardan biri 17. yüzyıl halk ozanlarından Kul Nesîmî’dir.
Abstract
Nesîmî or Seyyid Imade’d-dîn Nesîmî is a hurufi divan poet who lived in the 14th century. The poet, who has a fluent language, has influenced many of the divan poets who came after him. If we mention the characteristics of Nesîmî:
- He is a hurufi divan poet who lived in the 14th century.
- Its language is Azerbaijani Turkish.
- With his fluent language, he influenced important poets such as Fuzûlî, who came after him.
- He is one of the two masters of the tuyuğ genre, along with Kadı Burhaneddin.
- Due to his Hurufic belief, he was skinned and killed by the order of the Mamluk sultan.
- He became famous for his “Sıgmazam” redif ghazel, in which he worked on the idea of vahdet-i vücud (single entity).
- He is a poet sensitive to social events.
- Its language is plain compared to its period.
- There are traces of deep thought and human love in his poems.
- Apart from Turkish, he is also fluent in Arabic and Persian.
- His poetry style made a great impact in folk literature, and folk poets who chanted poetry in his name were brought up. One of them is Kul Nesîmî, one of the 17th century folk poets.
HAYATI
Şairin doğum tarihi ve ölüm tarihi kuşkuludur. Olasılıklı bir değerlendirme ile 1369’da doğduğu düşünülmektedir. Şairin doğum yeri Latîfî tarafından Bağdat yakınlarında Nesîm denilen bir yer olarak belirtilse de; Nesîmî’nin Diyarbakır, Bakü ve Tebriz gibi yerlerde doğduğunu iddia edenler de vardır. Latîfî’nin iddiasını kanıtlayacak herhangi bir bilgi elimizde yoktur. Yalnızca şairin mahlasının Nesîmî olması doğduğu yere dayanarak bu adı almış olabileceği savını ortaya koymaktadır. Ancak bugünkü çalışmalar Nesîmî’nin bilinen mahlasından önce Seyyid, Hâşimî, Hüseynî ve Ebü’l-Fazl mahlaslarını da kullandığını göstermiştir. (Mehmedzade, 1972: s. 67-68) Nesîmî’nin doğum yeri ile ilgili bir diğer iddia ise Rıza Kulıhan Hidayet’e aittir. Ona göre Nesîmî’nin doğum yeri Şiraz’dır. Azerbaycan dil tarihçileri ise Nesîmî’nin doğum yerini daha çok Şemahı olarak göstermektedir. (Mehmedzade, 1972: s. 67-68)
Şairin kökeni de tartışmalı bir konudur. Ancak Nesîmî divanında bir Türkmen olduğunu açıkça belirtmektedir:
Arab nutku dutulmuştur dilinden Sana kimdür diyen kim Türkmansen (Olgun, 1970: s. 49)
Bunun yanında şair kendini her ne kadar bir seyit olarak betimlese de bunun ruhi bir görüş mü yoksa kan bağı düzeyinde bir bağlılık mı olduğu kuşkuludur. Nesîmî’nin kullandığı gerek Hâşimî gerekse Seyyid mahlasları peygamber soyuna işaret etse de, şairin bağlandığı Hurufilik tarikatının şeyhlerinin kendilerini bağlılık derecesinde seyit olarak nitelendirdiğini bilmekteyiz (Olgun, 1970: s. 48)
Nesîmî şiirlerinde Azeri Türkçesinden yararlanmıştır.
Şair şiirlerinde Azerbaycan Türkçesini kullanmıştır.
Nesîmî, Hurufilik tarikatına bağlı bir şairidir.
Bunun için onun şiirlerinde bu tarikatın etkisi büyüktür. Nesîmî’nin bu tarikata bağlanmasını açıklamak için döneminin koşullarına bakmak gerekmektedir. 14. yüzyıl Orta Asya’dan başlayan Moğol istilasının Ön Asya’da kemikleştiği bir dönemdir. Ön Asya ve Orta Doğu tam bir erk mücadele alanı hâlini almıştır. Haçlıların Kudüs’ü yeniden ele geçirme gayretine Memlukler ve Timur’un yayılımcı siyaseti eklenince; küçük emirler korunaklı kaleler inşa etmiş ve halk güç çatışmasının ortasında kalmıştır. Ağır vergiler ve sürekli savaşlarla ezilen üretici sınıf ruh dünyasını rahatlatacak, insan yaşamına değer veren düşünce yollarına başvurmuştur. Çünkü bu dönemde belki de en ucuz olan şey insan kanıdır.
Hurufilik nedir?
Hurufilik böyle bir dönemde Barak Baba adlı bir şeyhin “ruh göçü” temeline bağlı olarak ortaya koyduğu bir akımdır. Bu tarikatın öğretilerine göre Hz. Ali’nin ruhu değişik dönemlerde farklı kişilerde ortaya çıkmaktadır. Hallâc-ı Mansûr ve Mevlânâ’nın da bazı görüşlerinden etkilenen Fadla’l-lah Astrabâdi ile bu görüş simge düzleminde ele alınmış ve gerek harflere gerekse rakamlara anlamlar yüklenmiştir. Hurufiler insan yüzünde 2 kaş, 4 kirpik ve 1 saç olmak üzere 7 sayısına ulaşmıştır. (Ayan: web) Hurufilik önderlerinin birer birer yakalanarak öldürülmesine rağmen bu görüş uzun süre farklı biçimlerde devam etmiştir. Bunun nedeni ise Hurufiliğin insan canına büyük bir önem vermesi, varoluşçuluğa benzer biçimde insanı yaradılışın özünde betimlemesidir. Bu görüş şairin şiirlerine de yansımıştır, şair bir beytinde şöyle der:
Sıgmazam Redifli Gazel’den (Yazının sonunda bu şiirin metnini bulabilirsiniz.)
“Zerre de benim, güneş de! Doğanın dört ögesi, beş vakit namaz ve altı yön de benim. Varlığa bu söylediklerimle bak, çünkü ben söze sığmayacak kadar büyüğüm.”
Seyyid Nesîmî
Nesîmî’nin Hurufilik inancına dair taşıdığı bu görüşler mevcut dönemin şerri yönetim biçimiyle uyuşmamaktadır. Özellikle Abbasilerin ortadan kalkıp halifeliğin Mısır topraklarına taşınmasıyla birlikte Mısır şerri hukukun egemen hâle geldiği bir merkez hâlini almıştır. Bunun için Memluk yönetimi tasavvufi yönleri bile olsa bu tür düşünüş biçimlerini tehlikeli bulmuştur. Özellikle Nesîmî’nin sevenlerinin ve ona bağlılık gösterenlerin İran topraklarından Anadolu’ya kadar uzanması onun mevcut yönetim biçimine karşı önemli bir tehlike olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle “Bizden başka bir kişi vardır dersin. Sen bu sözden vazgeç.” ve “Adem’in yüzünün ateşi, yüzsüz ve riyasızdır. O yeşil ağaçtan Musa’ya ‘Ben Tanrı’yım’ diyordu.” anlamlı Farsça beyitleri merkezi otoritenin baskısını iyice arttırmıştır.
Sultan Müeyyed’in emriyle kurulan mahkemede, İbn-i Hilâl’in ölümünü istediği Nesîmî için Kadı Mâlikî’nin kararı onaylamaması sonucunda idam kararı verilememiştir. Karar sultana bırakılmış ve 1417’de kale zindanından çıkarılan Nesîmî derisi yüzülerek öldürülmüştür. (Olgun, 1970: s. 48)
Nesîmî’nin ölüm tarihi yaşamındaki diğer bilgilere göre daha belirgindir. Özellikle Arap tarihçi E’t-Tabbâh’ın bulduğu belgelik (arşiv) bilgileri konuyu aydınlatacak niteliktedir. Nesîmî’nin şiirlerinin geniş bir çevrede beğenilerek okunmasını bir tehdit olarak algılayan ve Hurufiliğin yaygınlaşmasından korkan Memluk yönetimi Nesîmî’yi Halep dolaylarındayken yakalatmıştır. Nesîmî mahkeme sürecinden sonra idam edilmiştir. Edindiğimiz son bilgilerin ışığında Nesîmî’nin 1417’de öldürüldüğü kuvvetle muhtemeldir. Gerek Sultan Müeyyed’in hükümdarlık dönemini gerekse Ali Canip Yöntem’in kronoloji metodunu dikkate aldığımızda bu bilgi doğrulanmaktadır. (Yöntem, 1927: s. 12)
Bunun üzerine döneminin ileri gelenlerinden Şah Handân Nesîmî’ye bir mektup yazıp ondan bazı sırları söylemesinin kendisine zarar vereceğinden korktuğunu şu beyitle açıklamıştır.
Gel bu sırrı kimseye fâş eyleme Hân-ı hassı âmiye aş eyleme Ancak Nesîmî bu mektuba karşılık şu ünlü dizeleri söylemiştir: Deryâ-yi muhît cûşa geldi; Kevn ile mekân hurûşa geldi. Sırr-ı ezel oldu âşkârâ; Ârif nice eylesün müdâra? ... (Olgun: s. 53)
Nesîmî’nin Eğitim Hayatı
Nesîmî’nin öğrenim yaşamı konusundaki bilgilerimiz sınırlıdır. Ancak üç Doğu dili olarak bilinen Farsça, Arapça ve Türkçede eser vermiş olması onun iyi bir eğitim aldığını göstermektedir. Nesîmî’nin satrançtan ticarete kadar birçok farklı alandaki terimleri başarıyla şiirlerinde kullanması onun geniş kültür birikimini ortaya koymaktadır. Ayrıca Nesîmî, Yedi Ulu Ozan’dan biri olarak kabul edilmektedir. Şairin yaşamı bugün, TRT tarafından “Ulu Ozanlar” adı altında belgesel hâline getirilmiştir. Ayrıca Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ulusal dil kurumunu adını Nesîmî’den almıştır.
B- Edebî Kişiliği
Nesîmî, Arapça ve Farsçanın yanında filizlenmeye çalışan yeni bir yazın dilinin öncülerindendir. Fuzûlî ile birlikte Azerbaycan Türkçesiyle yazan en büyük divan şairlerindendir. Özellikle Fadla’l-lah Astrabâdi ile tanıştıktan sonra şiirini Hurufilik inancını yaymak için bir araç olarak kullanmış, bu amaç ile Anadolu’da dâhil olmak üzere birçok yerde bulunmuştur.
Nesîmî Türkçenin yanında Arapça ve Farsçayı da iyi bir şekilde bilmektedir.
Bundan dolayı şair geniş bir etki alanına sahiptir. Nitekim şairin idamına neden olan şiirleri de daha çok Farsça kaleme aldığı divanında yer almaktadır. Nesîmî’nin sanatını incelerken onun beslendiği düşünsel kaynaklardan bahsetmek gerekmektedir. Nesîmî her şeyden önce tıp, gök bilimi, matematik ve mantık bilimlerinin yanında klasik Doğu ve Antik Çağ felsefesini okumuş, İslam ve Hristiyanlık hakkında geniş bir bilgi birikimine sahip olmuştur. Nesîmî’nin özellikle bazı şiirlerinde insanların inançlarının aslında hep aynı noktada -yani tek olanda- birleştiği savı kuvvetle anlatılmaktadır.
Mehmedzade bu konuda şöyle der:
Müslümanların Allah dedikleri ve Hristiyanların baba, anne ve Ruhu’l-kudüs dedikleri; Musevilerin Musa vasıtasıyla tanıdıkları şey, hurufilerin inancına göre aslında hep aynı şey olup Nesimi’ye göre de bu Adem’in kendisidir ve Adem’in çocuklarından her biri Allah’ın mazharıdır.
(Mehmedzade: s. 69)
Döneminin toplumsal sorunlarına duyarlı bir şairdir.
Nesîmî’nin görüşlerini salt Hurufilik ve tasavvufun bir biçimdeki yorumu olarak algılamak kuşkusuz eksik olacaktır. Ön Asya’nın en kargaşalı dönemlerinden biri olan 14. yüzyılda insan canına verilmeyen değer ve hilekârlığın tavan yapması; bu dönemde yaşayan birçok düşünürü anlam dünyasına sevk etmiştir. İnsanın değerli olması için var oluşunun yeterli olduğu bunun için de insanın her ne olursa olsun değerli bir varlık olduğu tezi bu dönemde çokça dile getirilmiştir. Ancak bu dönemde hiçbir felsefi görüşün din dairesi dışında değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır. Bunun için yayılım sahası arayan tüm görüşler tarikat hâline gelmiş, düşünsel yapısını kurmadan önce dinî dayanaklarını hazırlamıştır.
Nesîmî’nin şiirlerinde insan sevgisi ön plandadır.
Nesîmî’nin şiirlerini okuduğumuz zaman aslında salt insan sevgisini görürüz. O tüm evreni insanın biricikliğinde buluşturmuş ve bunu coşkulu bir anlatım ile sunmuştur. Bu sunumdaki coşkunluk heyecan vericidir:
Deryâ-yi muhît cûşa geldi; Kevn ile mekân hurûşa geldi.
Nesîmî halk şiirinde büyük etki yaratmıştır.
Nesîmî’nin bu evrensel tutumu önemli bir esin noktasıdır. O halk şiirine kadar geniş bir çevrede etkili olmuştur. Ona olan bağlılıktan dolayı kimi şairler onunla aynı mahlası edinmiştir. Özellikle 17. yüzyıl ozanı Kul Nesîmî ile karıştırılmamalıdır. Nesîmî, tasavvuftan yararlanmıştır ancak iddiaları dönemine göre son derece tehlikelidir. Çulpan Zaripova Çetin’in yaptığı bir çalışmada Nesîmî ile çağdaş Tatar şair Remiev karşılaştırılırken şöyle demektedir:
Nesimî de, S. Remiev de cisim ve can sahibi olan insanın dünya ve kâinata sığmadığını söyleyerek, insanı Tanrılaştırma veya Tanrı’yı kişileştirme yoluna gittiler, yaşadıkları devirlerin hüzün dolu hayatına kanaatsizlik bildirdiler ve bütün ustalıklarını insanın iç dünyasını açıklamaya yönlendirdiler.
(Çetin: web)
Nesîmî’nin akıcı bir dili vardır. Bu yönüyle Mevlânâ’dan etkilenmiştir.
Kuşkusuz Nesîmî’nin coşkulu dili ve inandığı doğrulara olan bağlılığı onun şiirlerindeki akıcı üslubun temelini oluşturmaktadır. Nesîmî’nin anlatımı bir solukta, hiçbir zorlama hissetmeden ilerleyen bir şiir oluşturmuştur. Onda hem düşünce hem de sanat olarak Mevlânâ etkisi açıktır. Aşağıdaki şiirde bunu görmek mümkündür:
Üzünü menden nihân etmek dilersen, etmegil Gözlerim yaşın revân etmek dilersen, etmegil Berk-i nesrin üzre miskin zülfünü sen dağıdıb Âşıkı bîhânımân etmek dilersen, etmegil
Hururilik tarikatına mensuptur. Ancak Nesîmî’yi belli bir tarikat düzleminde incelemektense onu 14. yüzyılda yaşamış ve yapıtlarında insanın değerli bir varlık olduğunu savunmuş bir şair olarak ele almak daha mantıklı olacaktır.
Çünkü Nesîmî’nin şiirlerine baktığımızda sanılanın aksine Hurufilik bir amaç hâlini almamıştır. Bu inanç olsa olsa insanın var oluş değerini ortaya koymak için bir araç olarak kullanılmıştır. Kuşkusuz bunda Nesîmî’nin tarikatın içerisinde edindiği konumun da büyük önemi vardır. Nesîmî döneminde insanlardaki ruhi boşluğun da etkisiyle hızlı bir yayılım gösteren Hurufi görüş sayesinde Bakü’den Batı Anadolu illerine kadar önemli bir çevrede destekçiler bulmuştur. Özellikle Nesîmî’nin öldürülmesi kendini baskı altında hisseden topluluklar tarafından ona duyulan bağlılığı azaltmamış aksine arttırmıştır. Köprülü Nesîmî hakkında şöyle konuşur:
“Fuzûlî de dâhil olmak üzere bütün Azeri şairleri iki asır onu kendilerine mukteda bildiler; bu asırlar içerisinde yetişen Azeri şairlerin Hurufiliği kabul etmelerinde Nesîmî’nin büyük tesiri olduğu gibi; hatta Fuzûlî’de bile lisan, eda, tarz-ı tahallüs itibarıyla onun nüfuzu pek kolay tefrik ve teşhis olunabilir.”
Köprülü, 1924: s. 10)
Kabaklı onu Yunus Emre’ye benzetip halka en çok inebilen divan şairi olduğunu söyler:
“Dildeki ustalığı, mısra kurma üstünlüğü, samimiyeti ve lirizmi ile Yunus Emre’yi hatırlatan ve edebiyatımızın kurucularından olan Nesîmî’nin halk, tekke ve divan şairlerimiz üzerinde azımsanamaz etkileri sezilmektedir. Denilebilir ki, halka en çok yaklaşabilen divan şairimiz Nesîmî’dir.”
(Kabaklı, 2006: s. 21)
Nesîmî, Kadı Burhaneddin ile birlikte Türk edebiyatında tuyuğ türünün kurucusudur.
Nesîmî, tuyuğlarını divanında toplamıştır.
C- Eserleri
Nesîmî’nin bilinen iki eseri Farsça ve Türkçe divanlarıdır. Ancak bazı kaynaklarda Arapça yazılmış bir divanı olduğu da geçmektedir. Bunların yanında Mukaddimetü’l-Hakâyık adlı Hurufilikle ilgili bilgilerin bulunduğu kitabın ona ait olup olmadığı tartışmalıdır. Edebiyatımız açısından en önemli eseri Türkçe Dîvân’ıdır. Şairin divanında küçük mesneviler ve gazellerden başka devrinin Türklere has bir nazım şekli olan tuyuğlar ve bazı farsça şiirler bulunmaktadır. (Kabaklı, 2006: s. 22) Şairin, Türkçe Dîvân’ının Kahire’de bulunan bir yazma nüshasında, bazı gazellerinde Hüseynî mahlasını kullanmış olduğu görülmektedir. (Mengi, 2008: s.78-79)
Nesîmî Dîvânı ile ilgili yapılmış en önemli çalışma 2002’de Hüseyin Ayan tarafından yayımlanan “Nesîmî: Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Türkçe Divanının Tenkitli Metni” adlı çalışmadır. Çalışma, Nesîmî’nin birçok divan nüshasının karşılaştırılması biçiminde oluşturulmuştur. Eserin içerisinde 3 mesnevi, 4 müstezat, 1 murabba, 3 terciibent, 4 beyit, 315 tuyuğ ve 457 gazel bulunmaktadır. (Sertkaya, 2006: s. 1) Ayrıca şair ile ilgili Mustafa Sertkaya tarafından: “Nesîmî Divanı: Anlam Çerçevesi” adlı bir tez çalışması (yüksek lisans) yapılmıştır.
Ç- Şiirlerinden Seçmeler
SIGMAZAM REDİFLİ GAZEL (müfteilün / mefâilün / müfteilün / mefâilün) Mende sıgar iki cihân men bu cihâna sıgmazam Cevher-i lâmekân menem kevn ü mekâna sıgmazam Kevn ü mekândur âyetüm zâta gider bidâyetüm Sen bu nişân ile meni bil ki nişâna sıgmazam Kimse gümân ü zann ile olmadı Hakk ile biliş Hakkı bilen bilür ki men zann ü gümâna sıgmazam Sûrete bah vü ma’nîyi sûret içinde tanı kim Cism ile cân menem velî cism ile câna sıgmazam Hem sadefem hem incüyem haşr u sırât Munca kumâş ü raht ile men bu dükâna sıgmazam Genc-i nihân menem men uş ‘ayn-ı ‘ıyân menem men uş Gevher-i kân menem men uş bahr ile kâna sıgmazam ‘Arş ile ferş ü kâf ü nûn mende bulundu cümle çün Kes sözini uzatma kim bu şerh u beyâna sıgmazam ...
UĞRAR REDİFLİ GAZEL (mef’ûlü / mefâîlü / mefâîlü / feûlün) Ummâna giren ışık ile dürdâneye uğrar Şükrâne viren cânını, cânâneye uğrar Yanmakdan eğer korkar isen, şem'e yapışma Şol âteşi gör kim, nice pervâneye uğrar. Mansûr gibi cûşa gelür söyler ene'l-Hak Her âşık-ı sâdık ki bu meyhâneye uğrar. Gitmez dün ü gün câm-ı şarâbı, nazarından Her kimse ki şol nerkis-i mestâneye uğrar Tespih ile seccâdeyi bir cur'aya satar Şol sûfi-i sâfî ki bu peymâneye uğrar.
İDER REDİFLİ GAZEL (müfteilün / mefâilün / müfteilün / mefâilün) Kâmetüne elif diyen gör ne uzun hayâl ider Her ki diler visâlüni ârzû-yı muhâl ider Şol ala gözden iy gönül, key sakın uş sana direm Uykuda sanma anı kim, uykusı yokdur âl ider Zülfinü hâk-i reh gibi saldı ayağı altına Gör nice halk-ı âlemün ömrini pây-mâl ider Milk ile mal ü saltanât bir çöpe saymaz iy gönül. Her ki diler visâlini, yâ taleb-i hilâl ider. Şerh-i gamın Nesîmî'nün şol göz ü kaş u saça sor Gör nice her biri sana şerh ü beyân-ıhal ider.
GEL REDİFLİ GAZEL Gazel 4 (müfteilün / mefâilün / müfteilün / mefâilün) Furkat içinde yanaram derdüme eyle çâre gel Yaralu oldum uşda gör bağrum içinde yâre gel Sabrumı gâret eyledi kapdı karârumı gamum Hasret odında cânumı yahma bu bî-karâra gel Gamdan egerçi furkatun bin çeri çekdi üstüme Sen mana bessin anları koy bana yek-süvâre gel Senden ırağa düşdüğüm yanar od oldı cânuma İy gözümün çerâğı sen yahma beni bu nâre gel Mihnet içinde garkayem furkatuna ulaşalı Çek sanemâ bu vartadan zevrakumı kenâre gel Cânum içinde mihrüni gizler idüm saçun kimi Şevk-i ruhundan iy perî perdesi oldı pâre su Zülfü ruhun visâlüne susamış iy kamer gözüm İy kamerün katında yüz ay ü gün sitâre gel Cân u teni Nesîmî'nün sensen ü senden ayru yoh Var ise senden özge gir cân ile teni ara gel
GAZEL (5) Gazel 5 (müfteilün / mefâilün / müfteilün / mefâilün) Ka'be yüzündür ey sanem yüzünedir sücudumuz Tâ ki göre bu secdeyi nâra düşe hasûdumuz Şem'-i ruhun harâreti yandırır ey kamer bizi Uş bu cihetten oldu kim göklere çıktı dûdumuz Cânımızı bırakmışız âteş-i aşka ûd tek Tâ ki safâ u zevk ile aşkına yana ûdumuz Zülf ü kaşınla kirpigin Mushaf'ımızdır okuruz Ey dilimizde cümle sen güftümüz ü şünûdumuz Zülf ü ruhûn hisâbına düşmüşüm üsta sayarım Ey dilimizde cümle sen güftümüz ü şünûdumuz Ma'bûdumuz sıfâtı çün zât-ı kadîm ü ferd imiş Vâhid-i bî-zevâledir merci' ile şu'ûdumuz Kâf ile nûn ezelde çün illetimizdir ey beşer Cevher-i lâ-mekân biziz kim bileser hudûdumuz Kâdîya nesne vermeziz rüşvet içinbu da'vîde Kâdî-i Hak katında çün âdil imiş şuhûdumuz Mâ vü meniden ey fakîh esriyüben belâ deme Çünkü yegâneden durur vârid ile vürûdumuz Sûret ü hatt u hâline sâcid ü âbid olmayan Milletimizde ol durur müşrik ile cuhûdumuz Düşmen için Nesîmâyâ olma melûl u gam yeme Oldu ezel gününde çün Fazl-ı ehad vedûdumuz
HENÜZ REDİFLİ GAZEL Gazel 7 (mef’ûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün) Düştüm ezelde zülfüne dâm olmadan henüz İçtim lebin şarâbını câm olmadan henüz Gördüm yüzünü Ka'be'de ehl-i safâ ile Kıldım tavâf-ı Ka'be harem olmadan henüz Yazmış yüzünde sûre-i Rahmân'ı ves's-selâm Arş ile kürsî levh u kalem olmadan henüz Gördüm yüzünde nûr-ı tecelli şevkını Ay u güneşte nûra makâm olmadan henüz Dür-dâne dişlerini anun görmüş idim uş Dürre sadefte nazm u nizâm olmadan henüz Vechinde yazmış idi anun otuz iki harf Hatt u beyân u harf ü kalem olmadan henüz Görmüş idi Nesîmî yüzünde nişân-ı Hak Oldum nişân-ı subh ile şâm olmadan henüz
OLUR MU REDİFLİ TERCİİBENT (mef’ûlü / mefâilün / feûlün) Hat ile bu resme hâl olur mu Sevdâsı kimi hayâl olur mu Câdû gözün âline alındım Şehlâyile nergis âl olur mu Zülfün götür ey kamer yüzünden Bedrim gecesi hilâl olur mu Hâver güneşisin ey perî-ruh Kâmil güneşe zevâl olur mu Aşkın adı vâhid oldu bî-misl Zât-ı ehade misâl olur mu Aksi dişinin gözüme düştü Emvac kimi belâl olur mu Ağzın yeri kand ü âb-ı hayvân Her çeşme suyu zülâl olur mu Lâ'lin inebi ezel meyidir İçmeyene hamr u bal olur mu Bilsem bu meyi haram eden kim Fetvâ bulıcak helâl olur mu Koparalı kâmetin kıyâmet Tûbâda gör i'tidal olur mu Sen hüsnü cemîle dedi tahsîn Bir sencileyin cemâl olur mu Niçin koyayım eteğin elden Dîvâneye kîl ü kâl olur mu Aşk ile cihân vücûda geldi Bundan dahi yeg kemâl olur mu Çün doldu vücûdum evi senlik Mahv oldu i dôst bende benlik
TUYUĞ ÖRNEKLERİ
Tuyuğ 1 (fâilâtün / fâilâtün / fâilün) Dalmışam şol bahra kim pâyânı yok Düşmişem şol rence kim hüsrânı yok Görmişem şol bedri kim noksânı yok Bulmışam şol genci kim virânı yok Tuyuğ 2 (fâilâtün / fâilâtün / fâilün) Bî-vefâ dünyâdan usandı gönül Yoh didi dünyayı yoh saydı gönül Düşdü ışkın odına yandı gönül Vahdet'ün kand âdına bandı gönül
D- Kaynakça
AHMET, Kabaklı (2006), Divan Edebiyatı, Türk Edebiyatı Vakfı.
AYAN, Hüseyin, Seyyid Nesîmî ve Hurûfîlik, web: obs2.comu.edu.tr/dosyalar/DersMateryal/nesimi.doc
ÇETİN, Çulpan Zaripova, Segiyt Remiev ve Nesîmî, Muğla Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Bölümü.
KÖPRÜLÜ, Mehmet Fuat (1924), Fuzûlî, Hayatı ve Eserleri.
MEHMEDZADE, Hamid (1972), Nesîmî’nin Hayatı ve Farsça Divanı (çev.:Turgut Karabey), Bakü.
OLGUN, İbrahim (1970), “Seyyit Nesîmî Üzerine Notlar”, Belleten, TDK Yayınları.
YÖNTEM, Ali Canip (1927), Nesîmî ve Tuyugları: Tarihi Kronoloji, Güneş Dergisi, S. 7.
Yazıyı hazırlayan: Ensar KILIÇ (2014). Bu yazının tüm hakları simitcay.com’a aittir. İzinsiz kullanılamaz.
[…] tartışmasını tetiklemiştir. Türk edebiyatına bakıldığında ise yine benzer bir sebeple Nesîmî‘nin derisi yüzülerek öldürüldüğü […]