Paula Hawkins, Trendeki Kız ve Karanlık Sular romanları ile bilinen 26 Ağustos 1972 doğumlu yazardır. Eserlerinde aile içi şiddet, alkol ve uyuşturucu kullanımı sorunlarını ele alan Zimbabwe doğumlu romancı, aslen İngiliz’dir.
Trendeki Kız, 2005’te Amazon.com ve Goodreads tarafından yılın en iyi romanı seçilmiştir. Ayrıca roman, 2016’da Emily Blunt’ın oynadığı bir filme uyarlanmıştır.
Hawkins’in ikinci gerilim romanı “Karanlık Sular”, 2017’de yayınlanmıştır. Sanatçının en güçlü yönlerinden biri, Zweig tarzı psikolojik çözümlemeleridir.
Paula Hawkins’in Hayatı
Paula Hawkins; Salisbury, Rodezya’da (şimdi Harare, Zimbabve) doğdu ve büyüdü. Babası ekonomi profesörü ve finans gazetecisiydi.
Hawkins, 1989’da 17 yaşında Londra’ya taşınmadan önce, Harare, Zimbabwe’deki Arundel School’a gitti. Ardından West London, Kensington’daki bağımsız bir kolej olan Collingham Kolejinde okudu. Akabinde Paula Hawkins, Oxford Üniversitesi Keble Kolejinde felsefe, siyaset ve ekonomi eğitimi aldı.
Hawkins eğitiminin ardından The Times için gazeteci olarak çalıştı ve iş dünyası hakkında haberler yaptı. Daha sonra serbest olarak çeşitli basın-yayın kurumlarında görev yaptı. Kadınlar için “Para Tanrıçası” (The Money Goddess) adlı bir parasal tavsiye kitabı yazdı.
2009 civarında Paula Hawkins, Amy Silver adıyla romantik komedi tarzında kurgular yazmaya başladı. “Bir İsteksiz Durgunluğun İtirafları” da dahil olmak üzere dört roman yazdı. Daha karanlık ve daha ciddi bir anlatı oluşturmak için kendine meydan okuyana kadar herhangi bir ticari ilerleme kaydetmedi.
Nihayetinde “Trendeki Kız” romanı ile istediği başarıyı elde etti. En çok satan romanı olan “Trendeki Kız” (2015); aile içi şiddet, alkol ve uyuşturucu kullanımı temalarıyla karmaşık bir gerilim ve polisiyeydi. Roman, mali açıdan zor durumda olduğu ve tamamlayabilmek için babasından borç almak zorunda kaldığı bir dönemde, altı aylık bir sürede yazılmıştı. Roman sayesinde Paula Hawkings, Kasım 2016’da BBC’nin “100 Kadın” listesine girmeyi başardı.
Paulo Hawkings, hâlihazırda Güney Londra’da yaşamaktadır.
Paula Hawkins tarafından yazılan bu roman, üç kadının kendi bakış açısından anlatılan etkileyici bir psikiyatrik anlatıdır: Rachel, Anna ve Megan.
Trendeki Kız Romanının Özeti
Bu Rachel, Anna ve Megan’ın hikâyesi. Bu eser psikiyatrik edebiyat açısından Paula Hawkins tarafından yazılan bir başyapıttır. Özete gelecek olursak:
Rachel Watson, onu Anna Boyd için terk eden Tom ile evliliğinin sonundan beri sersemleyen 33 yaşında bir alkoliktir. Rachel’ın içki içmesi işini kaybetmesine neden olur. Sık sık kanlı öksürük nöbetleri ve baygınlık geçirir. Sarhoşken, Tom’u sık sık rahatsız etmesine rağmen ayıldıktan sonra bu davranışları çok az hatırlar veya hiç hatırlamaz.
Tom şimdi Anna ile evlidir ve Evie adında bir kızı vardır. Bu Rachel’ın kendine zarar verme eğilimlerini besleyen bir durumdur. Rachel her gün trenle Londra’ya gitmek gibi eski alışkanlıklarına tutunur. Tren her gün; Tom, Anna ve Evie’nin şimdi yaşadığı evin yanından yavaşça geçer.
Rachel, Tom’dan birkaç ev uzakta yaşayan bir çiftin yaşamını trenden izlemeye başlar. Onlara Jason ve Jess adı vererek onların yaşamını idealize eder. Ancak hayatlarının mükemmel olmaktan uzak olduğuna dair hiçbir fikri yoktur.
Sorunlu bir geçmişin sırrı
Çiftin karısı Megan Hipwell (“Jess”) sorunlu bir geçmişe sahiptir. Hayatını sıkıcı bulmaktadır. Megan, bir terapist olan Dr. Kamal Abdic ile görüşerek hayatı hakkında rehberlik almaktadır. Sonunda, daha önce hiç kimseye söylemediği karanlık bir sırrını ona açıklar.
Anna, Tom’a aşıktır. İlk başta, Tom’un onu Rachel’a tercih ettiğini Rachel’a gösterme fikrinden zevk alırken sonunda Rachel’ın ailesini rahatsız etmesine öfkelenir. Bir gün Rachel, Megan’ın başka bir adamı öptüğünü görünce şaşkına döner.
Ertesi gün, ağır içkinin ardından Rachel uyanır ve bir önceki geceye ait hatıraları olmadan kendini yaralı hâlde bulur. Megan’ın kaybolduğunu öğrenir ve Anna, Megan’ın kaybolduğu gece sarhoş bir şekilde sendelediği görüldükten sonra polis tarafından sorgulanır. Rachel olayla ilgilenir ve polise Megan’ın bir ilişkisi olduğunu düşündüğünü söyler. Daha sonra Megan’ın kocası Scott (“Jason”) ile bağlantı kurar ve ona kendisinin ve Megan’ın arkadaş olduğunu söyleyerek yalan beyanda bulunur.
Rachel, Megan’ı öperken gördüğü adamın Kamal olduğunu öğrenir.
Rachel’ın psikolojik sorunları gitgide ortaya çıkacaktır
Rachel, ona yaklaşmak ve onun hakkında daha fazla bilgi edinmek için kimliği hakkında yalan söyleyen Kamal ile iletişime geçer. O gece baygınlığı sırasında meydana gelen olayları hatırlamasına yardım edip edemeyeceğini görmek için ondan bir terapi randevusu alır.
Kamal hiçbir şeyden şüphelenmezken Rachel, istemeden de olsa terapiden faydalanarak onunla konuşarak hayatının iç yüzünü anlamaya başlar. Scott ve Kamal ile olan bağlantıları yalan üzerine kurulu olsa da ona kendisini daha önemli hissettirmektedir. Her seferinde birkaç gün içmez ama içki alışkanlığını bir türlü bırakamaz.
Bu arada, Tom’u aramaya, ziyaret etmeye ve rahatsız etmeye devam eder. Bir gün Megan’ın cesedi bulunur ve hamile olduğu ortaya çıkar. Doğmamış çocuğunun babası ne Scott ne de Kamal’dır. Scott, Rachel’ın yalanlarını keşfedip ona saldırınca anıları daha netleşir. Rachel, Megan’ın Tom’un arabasına bindiğini hatırlamaktadır. Anna, Tom ve Megan’ın bir ilişkisi olduğunu keşfeder.
Rachel kendi anılarına daha fazla güvenmeye başlar ve Tom’un sarhoşken yaptığı çılgınca şeylerin çoğunun gerçekte asla gerçekleşmediğini fark eder. Bu Rachel’ın kendi akıl sağlığı konusundaki şüphelerini artırır. Bu üzücü farkındalığa ve Megan’ı öldürenin kendisi olduğu bilgisine sahip olan Rachel, Anna’yı uyarır. Anna onunla yüzleştiğinde Tom, Megan’ı hamile bıraktığını açıklamakla tehdit eder. Sonra Megan’ı öldürdüğünü itiraf eder.
Anna, kızının güvenliğinden korkmaktadır. Tom sessiz kalması için Rachel’ı dövmeye ve yıldırmaya çalışır. Ancak Rachel ona meydan okur ve ona karşı savaşır.
Rachel, kendisini öldürmek üzere olan Tom’u bir tirbuşonla boynundan bıçaklar. Anna da ona yardım eder. Polis geldiğinde, eski düşmanlar Rachel ve Anna, eylemlerini nefsi müdafaa olarak açıklamak için birbirlerini desteklerler. Sonunda özgür olan Rachel, içkiyi bırakıp hayatına devam etmeye karar verir.
Karanlık Sular Romanı ve Özeti
Kız kardeşi Nel’in uçurumun dibindeki bir havuzda açıklanamayan ölümünün ardından Jules Abbott, yeğeni Lena’ya bakmak için Northumberland’ın hayalî bir kasabası olan Beckford’a geri döner. Yazar Paula Hawkins romanda, birinci şahıs ve üçüncü şahıs anlatılarını tercih eder.
Jules, çocukluğundaki bir olay nedeniyle kız kardeşi Nel’den uzaklaşmıştı. Nel Jules’un erkek arkadaşı Robbie’yi, Jules’u rahatsız etmesine rağmen baştan çıkardığını varsayıyordu.
Lena, annesiyle konuşmadığı için Jules’a öfkelenir. O, annesinin şehrin tarihi boyunca birden fazla kadının öldüğü Boğulma Havuzuna atladığına inanmaktadır.
Lena, arkadaşı Katie’nin ölümünü annesinin havuza olan takıntısından sorumlu tutar. Jules, kız kardeşinin intihar ettiğine inanmaz. Nel’in son sesli mesajında Jules’a onunla buluşması için yalvaran bir korkuyu hissetmiştir. Jules, Dedektif Sean Townsend’e bu konuda bilgi verir. Dedektif Çavuş Erin Morgan davada Sean’ın sıkıntısını hisseder ve boğulma havuzunda annesinin de intihar ettiğini öğrenir.
İhanet…
Helen Townsend, kocası ona ihanet ederken, kayınpederi Patrick’in kulübesinde kalır. Katie’nin annesi Louise, kızlara Boğulma Havuzu’nu merak etmeleri için ilham vermekle onu sorumlu tutarken Nel’in ölmesi karşısında rahatlamıştır. Ancak oğlu Josh, Nel öldüğünde annesinin evde olmamasından korkar.
Jules, Nel’in her zaman taktığı annesinin bileziğini arar ve kayıp olduğunu görünce şok olur. Louise, Katie’nin eşyalarının arasında Nel’e reçete edilen diyet haplarını bulur ve Sean’a Nel’in öldürülmesinin halka açıklanması gerektiğini söyler. Ama Katie’nin Lena’dan hapları almasını istediği ortaya çıkar.
Lena’nın öğretmeni Mark Henderson, odasını ararken Helen’in çekmecesinde Nel’in bileziğini bulur. Josh, Sean’a Mark’ın Katie’yi baştan çıkardığını söyler ve Lena, Katie’nin Mark tutuklanmasın diye kendini feda ettiğini açıklar. Louise, bilgileri ondan sakladığı için Lena’yla yüzleşir ve Lena, Katie’yi Mark ile ilişkisini bitirmesi için tehdit ettiğini söyler.
Erin, Nel ve Sean’ın bir ilişkisi olduğunu öğrenir. Sean’a bunu sorar ve kayıtlarını kontrol etmesi için ona bağırır. Ona Helen’e değil Lauren’e (Patrick’in ölmüş karısı) bakması gerektiğini söyleyen dolandırıcı Nickie ile tanışır.
Lena, Mark’ı evinde bekler ve onu öldürmeye çalışır, ancak yaralanır. Onu bağlar ve arabada onunla kaçmaya çalışır. Eski sevgilisinin kulübesinde onunla yüzleşir ve Lena’ya Katie’yi sevdiğini ve Nel’i öldürmediğini söyler. Kavga ederler ve Lena muhtemelen Mark’ı öldürür.
Lena, Mark’tan Helen Townsend’in ofisinde Nel’in ölümünden sonra cesedinde kaybolan bir bileklik olduğunu öğrenince Nel’in öldürüldüğünü söyler. Jules, Townsend’in evine gider ve Helen’i Nel’i öldürmekle suçlar. Patrick (Sean’ın babası) yıllar önce Nel’i ve kendi karısı Lauren’i öldürdüğünü itiraf eder.
Patrick’in itirafından sonraki aylarda, karakterlerin her biri Beckford’dan ayrılır. Jules ve Lena, Londra’ya gider ve başlangıçta yaptıklarından çok daha güçlü bir ilişki kurarlar. Patrick hapistedir. Helen ve Sean ayrılırlar, ancak Sean bir gün ortadan kaybolur ve Helen onu aramaz. Açıklanmayan bir yerde Sean, kendisiyle anlaşmaya çalışır ve Nel’i öldürenin o olduğunu kabul eder.
Eserleri
- Bir İsteksiz Durgunluğun İtirafları [Confessions of a Reluctant Recessionista (2009)] (Amy Silver)
- Tüm İsteğim Noel İçin [All I Want for Christmas (2010)] (Amy Silver)
- Gece Yarısına Bir Kala [One Minute to Midnight (2011)] (Amy Silver)
- Birleşme [The Reunion (2013)] (Amy Silver)
- Trendeki Kız (2015) (Paula Hawkins) [Eser Türkçeye Aslıhan Kuzucan tarafından çevrilmiştir.]
- Karanlık Sular (2017) (Paula Hawkins)
Kaynaklar
- Paula Hawking (İngilizce Vikipedi)
- BBC Röportajı
- Into the Water (Vikipedi)
- The Girl on the Train (Vikipedi)
[…] bir romanın filmini sadece 90 dakikada izleyebiliriz. Örneğin Paula Hawkins’in Trendeki Kız adlı romanını 360 sayfadan oluşmasına rağmen filmi sadece 105 dakikadır. Bu da romanın […]