Satranç, II. Dünya Savaşı yıllarında yaşayıp bu savaşın doğurduğu travma sonucunda intihar eden Stefan Zweig tarafından yazılmış bir eser. Eser için Zweig’in hayatını anlatıyor diyemesek de, onun hayatından izler taşıdığını söylemek mümkün. Bir çırpıda okunabilecek hacimdeki bu kitap, okumaya zaman ayırmakta güçlük çektiğiniz dönemler için ideal.
Stefan Zweig, Satranç kitabında dil ve anlatım özelliği olarak sade, akıcı ve evrensel bir dil kullanmıştır. Eserde yazar Stefan Zweig, kendi hayatından kesitler sunmuştur. Bu açıdan Satranç otobiyografik özellikler gösteren bir yapıttır. Kitabın farklı bölümlerinde hem ilahi hem de kahraman bakış açısı kullanılmıştır.
Geçelim kitapta anlatılanlara.
Kitabın Özeti (Satranç – Stefan Zweig)
Uzun hikâye tarzında yazılan bu eser, II. Dünya Savaşı’nın atmosferindeki Alman toplumunun yaşadığı buhranlara ışık tutuyor. Olaylar New York’tan hareket ederek Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e gitmekte olan bir gemide geçer. Anlatıcı, dönemin dünya satranç şampiyonlarından Mirko Çentoviç ile birlikte bu gemidedir. Çentoviç, ailesinin ilgisizliği nedeniyle bir papaz tarafından yetiştirilen, matematik vb. akademik alanlarda oldukça yeteneksiz bir çocuktur. Kendisinden istenilen her şeyi yapar, ancak kendisine söylenilmedikçe hangi işleri yapması gerektiğini bilemez. Pasiftir. Ancak bu pasif çocuğun bir rastlantı sonucunda satranca karşı büyük bir ilgisi olduğu anlaşılır.
Çentoviç, komşu bucaklardaki kahvehanelerde kazandığı maçlar ile büyük nam yapar. Bunun üzerine Çentoviç, ona sponsor olan bir kişinin de yardımıyla Macaristan’ın en önemli satranç ustalarından birinin yanına ders alamaya gönderilir. Çentoviç, gelişimini devam ettirir ve dünya şampiyonluğuna uzanan bir galibiyet serisi yakalar.
Anlatıcı Çentoviç’e rastlar.
Anlatıcı, bindiği gemide Çentoviç’e rastlamıştır. Bu, satranç tahtasıyla kurduğu özdeşim sayesinde dünyaya kendini kanıtlayan satranç ustası ile tanışmak ister. Ancak bir sorun vardır. Çentoviç, insanlardan sakınarak yaşayan, para karşılığı çıktığı maçlar dışında konuşmayarak belki de cehaletini gizleyen, düşünme melekelerinden ziyade kurnazlığı ile yaşamsal sorunları çözen bir adamdır. Hâl böyle olunca, anlatıcının onunla konuşması imkânsızlaşmaktadır. Tam bu arada bu kilidi çözen kişi McConnor olur. Anlatıcı, Çentoviç’in dikkatini çekme amacıyla güvertede satranç oynarken bu adamla tanışmıştır. McConnor, hatırı sayılır bir ücret karşılığında Çentoviç’i kendileriyle oyun oynamaya ikna eder.
Buluştukları saatte Çentoviç gelir ve onlarla alay edercesine kolay galibiyetler alır. McConnor bu duruma sinirlenir ve ona bir sonraki gün yeni bir oyun daha teklif eder. Bu oyunda da işler iyi gitmez. Tam 8. hamleye girildiğinde, anlatıcı ve McConnor’dan oluşan tarafa bir hamlelerinin yanlış olduğunu söyler. O kişinin yönlendirmeleriyle oyun berabere bitmiştir. Herkes şaşkındır. Bu kişiyi Çentoviç’le maç yapması için ikna etmek zor olsa da bunu başarırlar.
İkilinin bu ilk oyununda Çentoviç yenilir. Herkes bu adamın kim olduğunu merak etmektedir. Yenilen Çentoviç bir maç daha teklif eder ve bu öneri kabul edilir. Çentoviç karşısındaki adamın psikolojik durumunu çözmüştür. Hamle sürelerini uzatarak onun yoğunlaşmasını önlemek istemektedir. Bunda da başarılı olur. Bu kimsenin tanımadığı adam hamlelerini maddi bir satranç tahtası üzerinden değil tamamen zihinden yapmaktadır. Çentoviç’in tekniği sayesindehamle süreleri uzadıkça bu adamın psikolojik travma hâlleri ortaya çıkar. Sonu olarak sanal belleğindekit satranç taşı konumlarını karıştırdığı için maçı kaybeder.
Anlatıcı bu adamın Doktor B. olduğunu öğrenir.
Anlatıcı yaptığı bir mülakat neticesinde bu adamın Doktor B. olduğunu öğrenmiştir. Doktor B., II. Dünya Savaşı sırasında Avusturya’da önemli olabilecek mevkilerde bulunan bir insandır. Ancak Hitler’in politikaları sonucu tutuklanmış ve tutukevine gönderilmiştir. Burada kendisine yapılan işkence ve baskılar yoluyla konuşturulmaya çalışılmaktadır. Ancak o kendisine yöneltilen tüm suçları inkar etmeye kararlıdır.
Zaman geçtikte, Doktor B.’nin zihinsel melekeleri tek başınalıktan körelmeye başlamıştır. Artık konuşma dilinin gramerini şaşırmaya, dilsel ve mantıksal tutarlılığını kaybetmeye başlamış, sorguları sırasında kendini zor durumda bırakacak ifadeler vermiştir. Hücredeki yalnızlık, onu iyice bezdirmiştir. Bir gün yine bir sorgu öncesinde, bekletildiği odadaki bir ceketin cebinde bir kitap bulmuş ve onu gizleyerek odasına getirmeyi başarmıştır. Bu kitap sayesinde yeniden hayata tutunabilecek, binlerce kelimeye yeniden hükmedebilecektir. Ancak kitabı incelemeye karar verdiğinde tüm hayalleri yıkılmıştır, bu kitap ne bir roman ne de bir şiir kitabıdır. Satranç kitabıdır.
Doktor B. kitabı incelemeye başlar.
Doktor B. kendisine pek cazip gelmese de, bu kitabı incelemeye başlamıştır. Boş zamanlarının çokluğundan zamanla, kitaptaki hamleleri ezberleme başlamıştır. Zamanla, kare desenli çarşafı sayesinde kendine bir satranç tahtası yapmış, hücresine getirilen ekmekleri ezerek satranç taşları elde etmiştir. Böylece günlerce kitaptaki hamleleri birbiriyle yarıştırarak satranç oynamaya başlamıştır. Ama bu durum onun için yeterli olmamaya başlamıştır. Hep aynı hamlelerle oynamak onu sıkmıştır. Böylece kendisine karşı oynamaya karar vermiştir. Artık, zihnini ikiye bölüp iki insan gibi düşünmek zorundadır. Oyunlar bu şekilde ilerledikçe, Doktor B.’nin kendisiyle oynadığı bu oyunlar onun satranç oynayışını maddi bir olgunun ötesine taşımış ve Doktor B. soyut taş konumlarıyla satranç oynamaya devam etmiştir. Şimdi, taşlara ve zemine ihtiyacı yoktur.
Doktor B.’nin satrancı soyutlayarak oynaması onda bazı psikolojik takılma durumlarının oluşmasına neden olmuştur.
Bu satranç hastalığı yüzünden, zihninin bir tarafı ile oynadığı bir hamleye karşı yeni hamleler üretmek zorunda kalmaktadır. Kazanmanın tadını da, kaybetmenin üzüntüsünü de o yaşayacaktır. Bu girift durum, zihinsel olarak çelişkiler içerisinde kalmasına neden olmuş, Doktor B. satrancın zihnini ele geçirmesi yüzünden bilincini tamamen yitirecek durumlara gelmektedir. Bir gün gözlerini açtığında, gün ışığını gören Doktor B. kısa zaman sonra bir hastanede olduğunu anlamıştır. Doktor B. kovuşunda satranç sendromu yaşarken gardiyan onun başkasıyla boğuştuğunu zannedip odaya girmiştir. Doktor B. gardiyana saldırmış, bu arada kendi de yaralanmıştır, bilincini kaybetmiştir.
Doktor, onun yeniden hapse dönmesini istememiş ve bu nedenle onun hastanede kalma süresini uzattıkça uzatmıştır. Bu arada güzel bir haber gelmiştir. Satranç oynadıktan sonra yaşadığı zihinsel canlanma sayesinde, son ifadelerinde hiç hata yapmayan ve kendine has bir saygınlık kazanan Doktor B., belki de bu sayede şartlı salıverilmiştir. Salıverildikten sonra derhal kendisinden ülkeyi terk etmesi istenmektedir. Doktor B.’nin Çentoviç ile oynarken yaşadığı krizin sebebi de işte bu hikâye saklıdır.
Kitapta, düşüncenin bir bedenin fizyolojisini değiştirebilecek kadar güçlü olduğu vurgulanmaktadır.
Ensar KILIÇ
(Bu yazının tüm hakları simitcay.com’a ait olup, yazı izinsiz kullanılamaz.)
Bir sonraki kitap özeti: Fedailerin Kalesi Alamut
[…] García Márque 35. İnce Memed – Yaşar Kemal 36. Aylak Adam – Yusuf Atılgan 37. Satranç – Stefan Zweig 38. Yer Altından Notlar – Fyodor Dostoyevski 39. Saatleri Ayarlama Enstitüsü – Ahmet […]
[…] Sular”, 2017’de yayınlanmıştır. Sanatçının en güçlü yönlerinden biri, Zweig tarzı psikolojik […]