Empati. Derin bir sessizlik gömülü içinde… Sessizlik ardı huzur belki de en iyi anlatan… Susarken, dalarken, giderken anlaşılmaktır çoğu zaman. Anlatmadan bilinen, dinlenilen… Dinlenilen mi dedim? Kimsenin sahip olamadığı ‘dinlemek’ eylemi… Hiçbir ücret ödemeden alınan bir yudum güven, sevgi, yardımdır karşılığı çoğu zaman hayatını kurtaran…
Empati mi dedin? Bak anlatamıyorum onun etkinliğini, yetmiyor aklım, duygularım ve de yetkinliğim…
Susuyor ve sadece, “seni sende ya da bende yaşamak” diyebiliyorum bencillik olmaksızın…
Beklenenler, Bekleyişler
Gerçek bir şairle konuşabilme umuduyla bekliyorum. Planlanan konferans ve söyleyişi programlarını elimden geldiğince takip ediyorum. Olur da bir şey onlardan biriyle konuşmama vesile olur umudu ile dinliyor ve oturuyorum. Düşlüyorum. Düşlerken yaşıyorum çoğu zaman. Bu hayallerde mutlu oluyor, gülüyorum bazen. Ve bu beni daha çok ümitlendiriyor. Yol açıyor ruhuma. Güç kaynağım oluyor. Hayallerim güç kaynağım oluyor. Hayallerim planlarım oluyor. Hayallerim anlamlara ulaşacak amacım ve sırdaşım oluyorlar. Beni mutlu ediyorlar çoğu zaman. Çok fazla seçenekleri oluyor, kafa karıştırabiliyorlar belki ama destek olmasını da biliyorlar. Sezgileri güçlü, empati daimi oluyor. Kendimi güvende ve iyi hissediyorum hayallerimde. Çünkü beni sahiplendiklerini biliyorum.
Şairlere büyük bir merak duyuyorum. Yeterli değilim biliyorum. Ama en çok istediğim şeylerden biri özgün ve unutulmaz bir şair olmak… Derin izler bırakmak, kitaplarda yaşamak istiyorum. Adım ağaç kokulu sayfalarda anılsın istiyorum. Doğanın bir parçası olayım istiyorum. Şairlerin ruhlarını incelemek, görmek, anlamak ve içlerinde yaşamak istiyorum. Sahip olamadığım bazı duyguları öğrenmek istiyorum. Çok daha farklı derinliklere inip keşifler yapabilmek istiyorum. Olmayanların hayali ile değil olanların hayali ile yaşlanmak istiyorum.
Takip ediyorum sahip olamadıklarımı…
Devamlı bir gözcülük durumu söz konusu hayatımda… Şükürsüzlük, nankörlük hatta bencillik gibi algılanan hal ve hareketlerim oluyor, doğru. Çoğu zaman konuşmalarımda kırıcı oluyorum, doğru. Bazen ben bile kendi kendimi kırabiliyorum sözcüklerimle, hayallerimle, eylemlerimle… Beni toparlayan yine ben oluyor. Benden başka kimim var ki bu dünyada?
Sahip olamadığım şiirlerimi arıyorum. Kaybettiğim sözcüklerle ağlıyorum. Fütursuzca etrafa saçtığım gözyaşlarıyla yıkıyorum sayfalarımı… Renkleri her durumda farklı olan lekeler kalıyor. İzleri kan ile sonlanan hikayeler sıralanıyor her defasında. Mutluluk, sevgi, aşk, güven, samimiyet, merhamet, fedakarlık, vefa gibi olumlu-pozitif duygulardan yoksun ruhlarla çevreleniyor yazılarım… Engel olamadığım bir kötülük her zaman kol geziyor etrafımda.
Devamlı varlığını hissettiğim şüphe yoldaşım. Eşsiz seçeneklerle boğulabiliyorum. Enteresan ama garip olaylarda sıkılabiliyorum farklılık isterken gayemde… Ve en kötüsü kendimi sıkarken başkalarını da sıkıyorum, üzüyorum. Tarif edilemez bir çelişkide yaşıyorum ya ne desem boş ben net olmadıktan sonra. Netliğe barizim ama tarzım ya kara kutu, gizemdeyim, daimiyim.
Bazen soğuk dalgalarla ürperiyor, üşüyorum. Yoğunluğu önlenmediği sürece zamanla artarak ağırlık yapıyor. Önüne geçemediğim korkuların tutsağı olmaktayım. Esrarengiz duygu türleriyle karşılaşıyorum. Onları tanımakla geçiyor çoğu zamanım. Ya da kendimi tanıtmakla… Benzer noktalar ya da ayrı özellikler var mı diye araştırmakla yoğun çalışmalar oluyor. Bazen o kadar çok seçenek beliriyor ki hepsi birbirinden mantıklı yollar sunuyor. Nereye, ne için gideceğini seçmek zorlaşıyor. İşte, o zaman bir başka özel arıyorsun. Sana yol gösterecek ve çıkarsız el uzatacak birine bakıyorsun. Ve bazen öyle bunalıyorsun ki düşünmeden inanmak istiyorsun. Senin yerine düşünsün, hissetsin, plan yapsın istiyorsun. Şüphesiz bir güven… İşte, fedakarlık yapmak için önemli bir sebep bu hayatta. Bunu söylerken fedakarlığa bir bahane ürettiğim görülüyorsa da başka bir şey söyleyemiyorum.
Bahanesiz yaşam var mıdır ki? Düşünmeden elde edilen bir duygu var mı? Aniden oluşan bir his var mı? Bunların cevabını çok merak etsem de Rabbim bana yaşatmadan bilemeyeceğim, öğrenemeyeceğim. Ve elbette yaşatacağı bu durumların acısız olmaması da önemlidir yıkılmamak adına. Belki tecrübe dersin bir seviye daha olgunlaşırsın. Ama yinede hangisi daha kıymetli, önemli bilemiyorsun. Ya da hangi sonuç daha hayırlı… Bilinmezlik söz konusuysa susuyorsun.
Meçhul Bir Hayat
Hayata bir çerçeve çiziliyor. Yaşananlar oluyor, renkli renkli kabartmalar ekleniyor. Yaşananlar oluyor, çerçeve kalınlaşıyor. Yaşananlar oluyor, eğrilik ve çıkıntılarla zamanda takılıyor. Yaşananlar oluyor, renkler soluyor. Yaşananlar oluyor, her şey bir anda düzeliyor.
Hayata bir pencere açılıyor sonra. O kadar çok şey değiştiriyor ki zamanda, sen bile kopuyorsun andan, anından… Seyrediyorsun. Çevredekiler senden habersizken sen onlarlasındır ya hani… Senden habersiz paylaştıkları anılarıyla güler ya da hüzünlenirsin ya hani…
Hayata bir kapı açılır ardından. Bir an da kendini garipsediğin yaşamlara dahil bulursun. Bazen tek yürek, bazen ayrı bakar, hissedersin de yine de bütünde bir parçasındır ya hani… Görünmeyen bir el tutmuştur hayallerinden. Ve dönüp gidemezsin ya hani…
Hayata bir yol inşa edilir. Yolcusu ilan edilirsin. Yoldaşın varken yoldaşlığa adanırsın bencilce. Emsali olmayan hikayeler düşler, çizersin ya ağaçlara, taşlara… Ağladıklarında ayağını kumlara vurur, öç alırsın kendince kendinden. Tozlandıkça tanınmazsın da yaralandıkça kaybolursun ya hani…
Hayata bir dünya kurulur. Dünya, onu kuranın yüreğince can bulur, can olur. Can verenle can alan bir olur mu ki? Dünyada olmakla dünyayla olmakta bir değildir. İşte, böyle hayata doğmuş birinin öyküsünü ne yazan ne de okuyan anlar.
Derin bir duygu derişimi var; ama ifade de akıcılık yok.
Peki, teşekkürler…