Bu yazımızda Mezopotamya coğrafyasını tanıyacağınız GAP turu ile ilgili kapsamlı bir gezi rehberi hazırladık. GAP turu yapmak isteyen herkesin bilmesi gereken tecrübelerimizi paylaştık. Aşağıda GAP turu ile ilgili en çok merak edilen 10 soruyu yanıtlıyoruz. Öncelikle GAP turu ne zaman yapılmalı, nereleri kapsar, ne giyilmeli ve nereyi gezmeli gibi temel soruları yanıtlayalım.
Yazıların kategorisi: “Yazılar”
Sizin yazılarınız…
Divan edebiyatında kadın şairler, 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı sahasında görülmeye başlanır. Nitekim hem Türk edebiyatının hem de divan edebiyatının ilk kadın şairleri Amasya'da yetişmiştir.
Seda Nur Kurt (1993-...) Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği 2015 mezunu.
Divan edebiyatı şairlerinin şiirlerindeki en güzel dizelere mısra-i berceste ya da berceste mısra denir. Mısra-i bercesteler, bir şairin sanat yönü ve yetkinliğini gösteren en önemli ölçütlerdendir.
Kastamonulu sanatçıları sanatseverlerle buluşturmak için çıktığım yolculukta ilk durağım: Erdal Arslan; tarih, hikâye, deneme yazarı. Kendisiyle son kitabı “c” vasıtasıyla konuştuk. Samimiyeti için şimdiden teşekkür ediyorum. Kitabınızda “Neden yazıyorsunuz?” sorusuna “Yaz, dedi kaderimiz.” cevabını vermişsiniz. Bu cevaba ekleyecek bir şeyleriniz var mı? Yazmak; benim için nefes almak, uyumak, yemek, içmek gibi hayatın devamını sağlayan zaruri ihtiyaçlardan birisi. Yazmazsam bir yanımın eksik kaldığını hissediyorum, bir sorumluluğu…
Çırılçıplaktı kelimeler
Dilim varmıyordu demeye,
Sen tamamladın birden,
“Tamam”
Bitmişti işte!
O kadar anı, onca yaşanmışlık
Gitmişti çöpe.
Gece gizlerdi belki acıları,
Örterdi karanlığını üzerine…
Ama gündüz vuruyordu apaçık yüzümüze.
Gittin tamam da güpegündüz gidilir mi?
Türkiye’de doğduk. Bundandır ki ufak çocukluk dramlarımız vardır hepimizin. Bize her ay bir çift pabuç alınmazdı. Genellikle işçi ya da memurdu babalarımız. Evdeki tek çocuk da değildik elbet. Anlardık ufacık halimizle durumu; ses etmezdik ondan. Okulun başlamasına sayılı günler kala bir çift pabuç alınırdı. Sevgiyle ve özenle seçerdik onları. Çünkü uzun bir süre birlikte aşındıracaktık kaldırımları. Bir iki ay giydikten sonra ayakkabılar ufaktan sıkmaya başlardı…
Akıl Hangi Dönemde Yaştadır? | Birçok kere şahit olunmuştur ki “Büyüklerimiz ne derse, o olur.” kelâmının üstün gelmesini savunanlar nicedir… Sanırım örnek vermenin yeri geldi; genç bir arkadaşımız sancı çektiği sosyal bir konu hakkında itimadını eksik etmediği ancak konusuyla ilgili olmayan saygıdeğer büyüğünün yanına gider. Ona danışır ve fikir alır. Hemen ardından hoşnut olmadığı konu üzerine bu fikri tatbik eder. Sonucu ne olursa olsun, büyüğünden…
Uydurma şiirler, kalp rögarınızın sessiz çığlıkları gibi ağlar. Uydurdukça varoluşçu şiire mersiyeler yazarsınız. Aklınıza yeni bir başlık açmak gelir. Uydurursunuz. Ruh hâliniz kırıma uğrar. Birden Şeyh Gâlib okumaya başlarsınız. Biraz da Hüsn ü Aşk. Uydurma şiirler, göz kapaklarınızı defneder. Eski edebiyatın aristokrat kulluğuna soyunursunuz. Mükemmel sanat yapıyorum zannedersiniz. Uydurursunuz. “Tüm sözcükler uydurmadır.” Bunu düşünürken “Uydurma Şiirler Durağı”ndaki kasketli amcayı görürsünüz. Sentetik bir ironi üşüşür aklınıza.…
Ağrı dağını sırtlamış bir karınca,Fili kapmış uçuran bir kartal,Ya da timsah yemiş bir tırtıl.Bedenim ruhumu taşıyamıyor,Yıpranıyor bedenim,Zarar görüyor her an,Kaybediyor. Hannibal’in Sezar’a kafa tutması gibi,Ya da sisli bir sabah fillerin karşısındaki Beyazıt gibi,Çubuk ovasında.Socrates kadar çaresiz,Neitzce kadar zamansız,Darwin kadar lüzumsuz,Ve en az Mussolini kadar deli.Ruhum… Karşı konulamaz bir fırtınaya kapılmış,Küçük bir taka bedenim.İlk dalgada tarihe gömülen hani,Karadeniz’in belki de Pasifiğin öfkesine yenilen.Dünya’yı sırtlayan Atlas gibi,Cengiz…
Havalar iyiden iyiye soğumuştu. Kış kendini göstermeye başlamıştı. Yazın rehavetiyle rengarenk olan cadde ve sokaklar soğukların başlaması ile birlikte kahverengi ve siyaha bürünmüştü.
Bu heyecanım nedendi? O çocuk yüreğimle neyi kaybetmekten korkmuştum? Bu cümleyi kurduğum günü hatırladıkça içimin burulmasının hikâyesini anlatacağım size. Sıradan ama güzel hikâyesini.
Hüsn-ü Kuruntu | Gökyüzünde tane tane süzülen kar taneleri, bedenimi pencerenin kenarında bırakıp bembeyaz bir hayal kapısından içeri çektiler ruhumu. Zihnimde asla mırıldanamayacağım sarhoş eden bir melodi ile sanki hipnoz olmuş gibi girdim bu bembeyaz ve ihtişamlı hayal kapısından içeri. El değmeye kıyamayacağım beyazlıkta bulutlar ve bulutların içerisinde dağılmış ömrüm duruyordu. Bir tarafta çocukluğum, bir tarafta ergenlik yıllarım, ara ara görünen üniversite yılları ve toplamında…
Güneşin tenimi yakmasından hoşlanıyorum. Herkes yaz günü köşe bucak kaçarken güneşten, ben üzerine üzerine gidiyorum güneşin. İçim dışım pişsin istiyorum çünkü. İçim cayır cayır yanarken, dışım neden çiğ kalacakmış? İnsan zamanla birlikte, zamanın bizzat içinde kaybolup gidiyor. Geçmişte yaşadıklarım bırakmıyor peşimi. Benim herkesin aksine keşkelerim var. Nedense hiç kimse sahiplenmiyor keşkelerini. Bense biliyorum ki beni ben yapan keşkelerimdir. Zaman içinde yoğrulmuşlardır kendileri ve hepsi bizzat…
İnsan, gündelik yaşantısının içerisine o kadar çok sıkıştırıyor ki kendisini, dışarıda koskoca bir dünyanın döndüğünü ve kendisinin bu koskocaman dünya gezegeninin kabuğunda, bir parazit misali yaşamak zorunda olan ve uzay ile kıyaslandığında bir atomun elektronları kadar küçük kalan bir varlık olduğunu unutuveriyor.
Kaybolan İnsanlığımız | Şehnaz DAVUTOĞLU: İnsanlığımız niçin kayboluyor? Niçin yozlaşıyoruz? Niçin bilinçli değiliz?
Geçen gün okuldayken öğrencilerin kıyafetlerine şöyle bir dikkat ettim. Genelde üzeri baskılı ve yazılı kıyafet giymeyi pek seviyorlar. Sağlık boyutunu ve kanserojen özellikler muhteva ettiği kısmını şöyle bir köşeye bırakırsak yazılanlar İngilizce yazılmış. Eee, bunda ne var diyeceksiniz? Olur, tabi ki herkes istediğini giyinmekte özgürdür. Bunlar modadır ve modayı takip etmeliyiz, yoksa havalı olmayız diyebilirsiniz. Fakat ne yazıldığını bilmeden araştırmadan giyinmeyin derim. Sadece öğrencilerim değil…
Türkçemiz unutuluyor. Peki Türkçenin bozulmasının nedenleri nelerdir? Medya, özentilik, özensizlik, dikkat çekme çabası vb.
Yağmur yağınca: Yağmur rahmettir, berekettir, yağmur toprağın özsuyudur şüphesiz. Yağan her damla değdiği her yere dokunur.
Fil Neye Benzer? | Gerçeğe, bilinmeyene duyulan sonsuz arzu sayesinde ulaşıyoruz. Çoğu zaman gerçeği görmek zordur; anlamak ise çok daha zordur. Gerçeği ve olanı görmek, anlamak çoğu kez insana ağırda gelebilir. Bunu aşmak için önce ön yargılarımızı bir kenara koyup, olaylara tarafsız bakabilmeliyiz. Yaşadıklarımıza baktığımızda gerçeğin o kadar da uzak olmadığını, algılarımızın bizi yanıltabileceğini, gerçekliğin aslında çok basit olduğunu da göreceğiz.