Fotoğraf Makinesi| —-Haydi, anne, haydi baba!
Bu heyecanım nedendi? O çocuk yüreğimle neyi kaybetmekten korkmuştum? Bu cümleyi kurduğum günü hatırladıkça içimin burulmasının hikâyesini anlatacağım size. Sıradan ama güzel hikâyesini.
Bizler Anadolu’nun herhangi bir yerinde sakin, mutlu, hayattan keyif alarak yaşadık. Annemin anlattığına göreyse güçlüklerle doluymuş sakin, mutlu hayatları. Dedem ne sakinliği biliyormuş ne mutluluğu ne keyfi.
Anneannemi hiç görmedim. O gün “Haydi anne, haydi baba!”, diye diretmeseydim dedemi de son kez göremeyecektim. Hastaydı. Uzun süredir yurt dışında bir hastanede tedavi görüyordu. Dört aydır ayrıydık. Bir hafta kadar önce tedavi gördüğü hastaneden durumunun ağır olduğunu, yanına gitmemizin doğru olacağını bildiren bir mektup aldık.
Annemle babam işlerinden izin aldılar.
Vize, pasaport işlemleri, uçak biletleri derken bir buçuk ay geçti aradan. Heyecanım bu yüzdendi. Ya geç kaldıysak ya dedemi hayattayken son kez göremezsek…
Çok şükür korktuğum başıma gelmedi. Dedemi zayıflamış, rengi solmuş haliyle hatırlamayı istemezdim ama canlıydı ya bana yeterdi. Mutluluktan havalara uçmuştum. O da bizi görünce sanki daha bir canlandı. Konuşmaya hasret kalmıştı. Dilinden anlayan yoktu hastanede. Aylardır biriktirdiği sözcükler, söylemezse onu boğacakmış gibi, aceleyle dökülüyordu ağzından. Bir an durdu, birkaç saniye düşündü. Bir şeyi hatırlamaya çalışır gibiydi. Sonra başucundaki çekmeceyi işaret etti. Çok güçsüz görünüyordu. Hemen yerimden fırladım. Çekmeceyi açtım. İçinde eski bir fotoğraf vardı. Fotoğrafı dedeme uzattım. Aldı, fotoğrafa baktı. Derin bir nefes aldı. Yeniden konuşmaya başladı.
“ Bana ailemden kalan tek hatıra bu fotoğraf. O günü hatırlamayacak kadar küçüktüm. Ablamdan dinledim defalarca. Dayım köyümüzde okumayı başaran tek kişiymiş. Muğla’ya okumaya gitmiş. Köyümüzde o dönemde fotoğraf makinesi yokmuş. Fotoğraf için şehre gitmek gerekiyormuş. Bir gün dayım elinde bir fotoğraf makinesiyle gelmiş. Köyde herkes merakla dayımın yanına gitmiş. Dayım köydeki herkesin fotoğrafını çekmiş. Eve geldiğinde ablasının ve eniştesinin fotoğrafını da çekmiş. İşte bu fotoğraf o gün çekilmiş. Ablam ve ben köye gelen ilk fotoğraf makinesiyle böylece tanışmış olmuşuz.”dedi.
Bunları anlatırken yorulmuştu. Uyuması için onu yalnız bırakıp otelimize gittik. Sabaha karşı ölüm haberi geldi. Dedemi bir daha kalbi atarken göremedim.
Bugün dedem öleli otuz iki yıl oluyor. O öldükten sonra fotoğrafı ben aldım, çerçevelettim. Evimin her an görebileceğim bir yerine astım. Dedemden bana kalan bu fotoğraf benden çocuklarıma kalacak. Onlara şimdiden bu aile hatırasını anlatıyorum. Geleceğe hazır olsunlar, geçmişlerini unutmasınlar diye.
Bahar YURTSEVER
Üç aylık edebiyat yayınımız Betik’in evren sayısını okumak için tıklatın.
İlk yorum yapan siz olun