Toplum ve toplum yöneticileri olarak genlerimizde mütemadiyen taşıdığımız ilginç bir hastalık var: istemezük.
Her şey daha güzel olsun, insanlar huzur ve rahat içinde yaşasınlar, bunun için maddi manevi ne gerekiyorsa yapılsın, sıcaklar bunaltmasın, soğuklar üşütmesin, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük, kötü niyet, kem göz, kötü söz ülkenin sokaklarında kol gezmesin istemezük.
Bir işin kolayı varken zorunu tercih eder pratiği istemezük.
Oyun çağındaki çocukları soru köklerinin, çeldiricilerin karmaşık labirentlerine hapseder, labirentten çıkamayanları mahkûm ederiz, bu çocukların derdi ne, akıllarına, yüreklerine hangi sorular takılmış, ne hissediyorlar, hayattan beklentileri nasıl, nasıl düşünürler, anlamaya çalışmaz, anlamak istemezük.
Hep sorunları görür, sorunları dile getirir, çözüm arayışına girişmez, çözüm peşinde olanların ayağını kaydırmak için müthiş bir performans sergileriz.
Ve bunda başarılı olur, bulunduğumuz noktadan bir adım öteye gidemeyiz. Sonra kendi kendimize şu aptalca soruyu yöneltiriz: Neden böyle oldu acaba? Bu soruyu sormamak için en küçük bir gayrette bulunmayı istemezük.
Sokak ortasında biri suç işler, bunu görürüz, aman başıma bir iş gelir diye görmezden gelip oradan uzaklaşırız, biri göz göre göre haksızlık eder, bize zarar verir, ne olur ne olmaz diye şikâyet etmekten korkarız, arabayla adama çarpar, onu oracıkta bırakıp kaçarız, el kadar bebeleri cami avlularına terk ederiz, kaldırımda yürürken son derece soğukkanlı olarak yerlere tükürürüz, bir yerde üzücü bir olay yaşanır, o sırada oradayızdır, ama yetkililer sorduğunda ben görmedim, duymadım, bilmiyorum diye üç maymunu oynarız, yardıma muhtaçlara destek olmayı düşünmeyiz… Vatandaş olarak sorumluluklarımızı yerine getirmeyi istemezük.
Her şeyi küçümseriz, yeni bir kitap çıkar, okumadan berbat deriz, yeni bir film gösterime girer, eleştirel gözle izlemeden iğrenç deriz, yeni bir albüm çıkar, dinlemeden işe yaramaz deriz, kendimiz elimize kalem almaz, ama başkalarının yazdıklarını beğenmeyiz, yumurta kırmayı beceremez, çeşit çeşit yemeklere burun kıvırırız, gerçekleri görmeyi asla istemezük.
Türk vatandaşıyım der, ama doğru düzgün Türkçe konuşmayız. Türkiye tarihinden, coğrafyasından bihaber yaşayıp gideriz. Ülkemizde cereyan eden hadiseleri takip etmez, anlamlı bir hayat sürmeyi istemezük.
Kitap okumaz, tiyatroya, baleye, sergiye, gitmez, dert dinlemeyiz, yardımcı olmayız, daha iyi olmak için çaba göstermeyiz, haksızlık eder, kendimize haksızlık yapıldığı vakit feryat figan ortalığı darmadağın ederiz, anlaşamayız, paylaşmayı kabul etmeyiz, savaşmaya her zaman varız, barışmayı yenilgi sayarız, umuttan kaçar, umutsuzluk kuyularına hapsederiz kendimizi, başkasının gelişmesini kıskanıp buna ket vurmaya çalıştığımız gibi kendimizi geliştirmek için de çaba göstermeyiz, ağaç dikmez, çiçek koklamayız, hiç gereği yokken hız limitlerini zorlarız, sanattan anlamaz, televizyona çıkan herkese sanatçı deriz…
Hep eksiyiz, hep eksiğiz.
Çünkü biz istemezük.
Mahmut Muhtelif
İlk yorum yapan siz olun